CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 13 Mayıs’ta SADAT'ın kapısının önünde bir açıklama yaptı. Açıklamasında; "Türkiye asla paramiliter kuruluşlara, kurumlara teslim edilmeyecektir. Seçim güvenliği önemlidir. Şu anda önünde bulunduğumuz SADAT bir paramiliter kuruluştur. Daha düne kadar Erdoğan'ın danışmanlığını yapıyordu bunlar. Bu kuruluşun hedefleri arasında gayri nizami harp eğitimi var. Seçimi gölgeleyecek, seçimin güvenliğini sarsacak herhangi bir şey olursa sorumlusu burasıdır ve saray’dır.” ifadelerini kullanmıştı.
Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasından sonra, Partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise Kılıçdaroğlu’na yönelik
“SADAT'ın yöneticileriyle, kendileriyle yakından uzaktan hiçbir alakam yok...” demişti.
SADAT'ı gündeme getiren ilk siyasetçi İyi Parti lideri Meral Akşener olmuştu. Akşener, 2018 yılında SADAT’ın Tokat ve Konya'daki kamp fotoğraflarını gördüğünü söylemiş ve bunun üzerine açılan soruşturma, 4 ay gibi kısa bir sürede, apar topar kapatılarak, takipsizlikle sonuçlandırılmıştı.
Esasında SADAT’la ilgili TBMM’ye ilk soru önergeleri 2013 yılında verilmiş ve bu önergeler yine iktidar partisinin milletvekilleri oylarıyla reddedilmişti.
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker de SADAT’la ilgili sosyal medya hesabı twitter üzerinden paylaşımlarda bulunmuş ve siyasileri uyarmıştı. Peker, paylaştığı eski tweet dizisinde şunları yazmıştı;
”(SADAT) dosyası diğer dosyaların hepsinden çok daha önemli. Çünkü ülke için planlanan en karanlık işlerin uygulayıcısı olmuş ve olacak kişiler bu yapının içinde yer almaktadır. Eğer gerekli gündemi oluşturursanız gözüne far tutulmuş tavşan gibi etkisiz hale gelmelerini sağlayabilirsiniz. Kamuoyunun önünde devamlı tartışılan hiçbir yapı faili meçhul cinayet ya da kaos çıkarmak gibi bir şeye cesaret edemez (Kardeşlerim tecrübe konuşuyor bana inanın).....”
Peki 2013’ten beri tartışmaların odağına oturan bu SADAT söylenildiği gibi bir örgüt mü yoksa şirket midir?
Adnan Tanrıverdi tarafından 28 Şubat! 2012 tarihinde kurulan SADAT kendini, “Ülkemizin Silahlı Kuvvetlerinin yetişemediği ülke ve askeri sahalardaki boşluğu doldurmak üzere milli sorumluluk hisseden kişilerin bir araya gelerek oluşturduğu, yasal bir şirket” olarak tanımlıyor.
Adnan Tanrıverdi’nin oğlu Mehdi Tanrıverdi, şu an SADAT Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapıyor.
Diğer taraftan Adnan Tanrıverdi'nin başkanı olduğu Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırma Merkezi Derneği (ASSAM) tarafından düzenlenen, Uluslararası İslam Birliği Kongresi'nde Tanrıverdi; “İslam ülkeleri Konfederasyonu Anayasası” modeli hazırlandığı ve söz konusu modelde; Devletin adının ASRİKA (Asya-Afrika İslam Devletler Birliği) olduğu, şeklinin İslam Devletler Birliği Konfederal Cumhuriyeti olacağı, başkanlık sistemi ile yürütüleceği, başkentinin İstanbul, resmi dilinin ise Arapça olacağı hususunda açıklamalar yapmıştı. Tanrıverdi, ayrıca burada yaptığı konuşmasında “Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız” demiş, bu sözlerinden dolayı kendisine tepki yağınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politika Kurul Üyesi görevlerinden affını istemişti.
Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi döneminde sivil vatandaşlara dağıtılan, kayıp silahların akıbeti, bu silahların nereden bulunduğu ve kim tarafından temin edildiğine dair CHP İzmir milletvekili Murat Bakan ve CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, TBMM’ne SADAT’la ilgili soru önergesi vermiş, önerge yine AKP ve MHP oylarıyla reddedilmişti.
SADAT’ın ortaklarından Mehmet N. Efe, ASELSAN’ın ve MKE’nin ürettiği askeri ürünleri, yurtdışında sattıklarını açıklamıştı.
Yani kısaca bu SADAT, Devletin silah ticaretini üstlenen yapıdır...
Devletin imkanları ile, devletin silahını satan ve bundan para kazanan korkunç bir yapıdır...
TBMM’yi Anayasa'yı, TSK’yı devre dışı bırakarak, adeta yok sayarak,
silahlı güç haline getirilen, gayrinizami harp eğitimini veren bu yapı, bırakın seçim güvenliğini, Türkiye’nin başını belaya sokar ve böyle bir yapıya TSK' nın iç-dış güvenliği teslim edilmiş durumda.
O yüzden olacak ki, Asrın liderimiz bile; “Hiçbir alakam yok!” dedi.
2002 yılından bugüne kadar bu ülkeyi kendi aile şirketileri gibi yönetenlerden, önümüzdeki seçime, üstelik kaybedeceklerini bile bile girecekleri bir seçime, seyirci kalacaklarını beklemek saflık olacaktır.
Saray yönetiminin; yalan, yolsuzluk ve rant iktidarını bırakmamak için SADAT gibi yapılardan medet umması tam bir faciadır.
Geçmişte Türkiye özel harpçilerden, gladyo artıklarından, mafya bozuntularından çok çekmiş ve en karanlık günleri yaşamıştır.
Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun SADAT’la ilgili ortaya koyduğu endişesi ve bizzat kapısına gidişi ciddiye alınması ve üzerinde durulması gereken bir konudur.
Bizler halk olarak, kendi irademizi kullanalım, 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimlerindeki gibi yaratılmak istenen “korku iklimini” ve bu iklimin kimin işine yarayacağını unutmayalım.
Türkiye Cumhuriyeti asla bu kurum, kuruluş, kişi ve yapılara teslim edilmeyecektir.