“Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
Haklı günler, büyük günler,
Gündüzlerinde sömürülmeyen,
Gecelerinde aç yatılmayan,
Ekmek, gül ve hürriyet günleri.”
1 Mayıs emektir, umuttur, iradenin, kararlılığın adıdır. Aynı zamanda demokrasi mücadelesinin ve işçi sınıfının hak arama ve patronların sömürü düzenine karşı mücadele günüdür.
İlk kez 1856 yılında Avustralyalı taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler, yaptıkları bu yürüyüş Amerika’da ve Fransa’da da yankı uyandırdı ve 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi.
1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs’ın tüm dünyada “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanılmasına karar verildi.
İşçi ve emekçiler, birlik ve dayanışmayı yansıtan bu bayramı her yıl büyük kitle gösterileriyle kutlarlar.
1 Mayıs İşçi Bayramı, Türkiye’de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlansa da 1977 yılında yaşadığımız o “Kanlı 1 Mayıs” kalbimizde bir yaradır.
Yaklaşık 500 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirilen gösteride, katılanların üzerine çatılardan ateş açılmış, 34 canımız hayatını kaybetmiş ve Taksim Meydanı kana bulanmıştı.
O günkü katliam, hiç şüphesiz Amerikan’ın oyunuydu, faşizmin ayak sesleri, işçiye, emekçiye ve en çok da sol örgütlere verilen gözdağıydı. 12 Eylül’e giden sürecin başlangıcı, Türk demokrasisine vurulan darbeydi.
Sonrasında ise sıkıyönetim, darbe dönemi, yasaklar...
Bugün 1 Mayıs’ta Dünya’da ve Türkiye'de milyonlarca işçi ve emekçi uzunca bir pandemi sürecinin ardından, “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü” kutlayacak.
Pandemi sürecinde tarihin en büyük iş ve istihdam kaybı yaşandı ve halen yaşanmakta. Tüm dünyada bozulan ekonomik sistem dengesinden en çok işçi ve emekçiler etkilendi, yaşam şartları daha da kötüleşti.
Pandemi bitti diye sevinirken, Şubat ayının sonunda başlayan Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonu, sorunların daha da derinleşmesine neden oldu…
Kur artışları tedarik maliyetlerini artırdığından, yeni bir zam dalgası sert bir biçimde geldi.
Ekmekten şekere, etten süte, meyve ve sebzeye kadar tüm temel gıda ürünlerine yüzde yüzü aşan zamlar geldi. Sadece gıda ürünlerinde değil, akaryakıttan doğal gaza, elektrikten suya zamlar durmak bilmedi…
Zincir marketler ise neredeyse saatlik barkod değiştirdi...
Ücretli çalışanlar, işçiler, emekçiler ve emekliler, bırakın huzur ve refah içinde yaşamayı; insanca yaşamak için temel ihtiyaçlarını bile göremez hale geldi.
Türkiye'de işsizlik! tarihi rekora koşuyor, özellikle genç işsizlik çok can yakıcı, artık bu ülkeden umutlarını kesmiş olacaklar ki, iş bile aramıyorlar...
Hepsinin gözü dışarda...
Yaşanan bütün bu olumsuz şartlara rağmen işçi ve emekçilerin kendi haklarına sahip çıkmaları ve örgütlenmeleri bir zarurettir. İşçi ve emekçiler, sendikal örgütlenmenin koruyucu şemsiyesi altına mutlaka girmelidirler.
Sermaye ve patrondan yana olan “sarı sendika” değil işçi, emekçi, hak ve halktan yana olan gerçek sendikalardan söz ediyorum tabii.
Tüm iş kollarında, hayat devam etsin diye canını dişine takanlar,
gecenin körü, sabahın şafağı, kışın ayazı, yazın sıcağı demeden ekmek için alın teri dökenler…
Çeliğe, cama, taşa, toprağa, çimentoya şekil verenler, uzakları yakın edenler, hastaları iyi edenler...
Tezgâh başında, büroda, laboratuvarda, tarlada, madende, taş ocağında, fabrikalarda çalışan emekçiler…
Dünya’ya değer katan, zenginlik üretenler…
Bu ürettiklerinden hakça pay alamayanlar…
Bugün 1 Mayıs!
Bugün yaşamını bileğinin gücüyle, alın teriyle sürdürenlerin hak arama ve mücadele günü…
Bugün sizin gününüz...
Bugün Meydanlar sizin...
Nazım’ın da dediği gibi; “Paranın padişahlığını, karanlığın, yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selam!”
Türkiye işçi sınıfına selam olsun.
Yaşasın 1 Mayıs!