Ankara’ya yolunuz düşerse Altındağ ilçesindeki Ulucanlar Cezaevi’ni (şimdi artık müze) mutlaka ziyaret edin. Türkiye’nin siyasî ve toplumsal yaşamına yön veren şairinden yazarına, politikacısından sinemacısına pek çok farklı görüşte insan bu cezaevinin koğuşlarında kaldı.
Nazım Hikmet Ran, Sami Cebeci, Yılmaz Güney, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Metin Peker, Oral Çalışlar, İpek Çalışlar, Beyhan Cenkçi Adnan Cemgil, Cüneyt Arcayürek, Fakir Baykurt, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Metin Toker, Bülent Ecevit, Muhsin Yazıcıoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti, Talat Aydemir, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mustafa Pehlivanoğlu, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, Muharrem Şemsek ve daha niceleri ...
Cumhuriyet tarihinin en karanlık günlerine tanıklık eden Ulucanlar Cezaevi en ağır işkencelerle, çektirdiği acı ve infazlarla tanınmıştır.
Ulucanlar Cezaevi’ni dolaşırken orada yaşanan acıların izlerini mahkumlara ait eşyalarda, dönemin gazete sayfalarında, duvar yazılarında ve darağacında görebilirsiniz.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın infaz edildiği darağacı...
Erdal Eren ve Necdet Adalı'nın da aralarında bulunduğu 18 can infaz edildi bu idam sehpasında...
İnsanın içi burkuluyor, o dar ağacında can verenlerin hüznü ve acısı çöküyor yüreğine adeta...
Hiç kuşkusuz bir canlı için verilebilecek en ağır, en vicdanı yaralayan ve dönüşü olmayan bir ceza, ölüm cezası...
1968 kuşağının devrimci gençlik hareketinin lideri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve arkadaşlarının yargılanması 2 ay 10 gün sürdü. 9 Ekim 1971’de karar açıklandı.
25 sanıktan 18’ine idam!
Askeri Yargıtay “asli fail” olarak Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın idamını onadı.
Deniz Gezmiş, mahkemedeki savunmasında şunları söyledi:
“- Bizim tek düşmanımız var, Amerikan emperyalizmi ve işbirlikçileri.
- Bu ülkenin kaynakları bu ülke halkı için kullanılmalıdır.
- Toprak reformu yapılmalıdır.
- 1961 Anayasası eksiksiz uygulanmalıdır.
- Tek özlemimiz Türkiye’nin bağımsızlığıdır.”
Mahkemenin vermiş olduğu “idam kararının” TBMM’de görüşülmesi siyasi tarihimizin en dramatik olayıdır. İnfazın bir an önce gerçekleşmesi için bütün kurallar çiğnenmiş, Meclis gündeminin 30. sırasından birinci sırasına alınmıştır.
Görüşmeler sırasında Adalet Partisi sıralarından “Üçe üç” sesleri yükselmiştir. 1961 yılında idam edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’a karşılık Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamı! isteniyordu.
İdamlar mecliste ‘üç bizden, üç sizden’ sesleri eşliğinde oylandı, Senato’daki acil oylamaların ardından 6 Mayıs Cumartesi günü sabaha karşı saat 05.30’da idam edildiler, üstelik birbirlerin son nefesini verirken izlettirecek kadar acımasızca!
Biraz sonra aynı darağacında ölecek birine, arkadaşının infazını seyrettirmekten daha ağır bir işkence olabilir mi?
İlk Deniz’i çıkardılar sehpaya, onun infazı sürerken Yusuf’u getirdiler, sonra Hüseyin’i...
Son nefeslerine dek düşüncelerinden ödün vermediler.
Deniz sehpaya çıkarıldıktan sonra ipi boynuna kendi geçirdi.
Ayaklarının altındaki tabureyi kendisi tekmeledi.
İdam sehpasında bile “Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın işçiler, köylüler!” diye haykırdılar.
Bugün Denizlerin verdiği mücadelede ne kadar haklı, olduğunu ülkemiz açısından baktığımızda görebiliyoruz. Denizlerin verdiği bağımsızlık mücadelesi bugün ülkemiz açısından en temel mücadelelerden biri. Türkiye, NATO'nun bir üyesi olmakla birlikte İncirlik başta olmak üzere Amerikan üsleri ülkenin her yanına dağılmış olup, ikili anlaşmalar yürürlüktedir. Siyasi iktidar, özellikle Amerikan emperyalizminin ekonomik, siyasal ve toplumsal etkisi altındadır. Kendi kendine yeten Türkiye’den, pek çok şeyde dışa bağımlı Türkiye haline geldik. Buğdayın anavatanı Anadolu’yuydu, Konya Ovası gibi bir tahıl ambarımız varken samanı bile ithal eder hale geldik!
Keza yine Denizlerin yürüttüğü, işçi sınıfının ve köylünün insanca yaşam mücadelesi bugün zam yağmuru altında ezilen, yarım ekmeğe muhtaç edilen, açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaya çalışan Türkiye halkının, kurtuluş programıdır.
Ne onları darağacına yollayan darbeci generalleri ne de haklarında idam cezasını veren o hakimi hatırlayan var. Oysa Denizler, ölümlerinin 50. yılında bile, hemde infaz edildikleri yerde anılıyor, sadece anılmakla kalmıyor verdikleri mücadele bugünde ülkemizin geleceğine ışık tutuyor.
Davalarındaki doğruluk, davranışlarındaki samimiyet, inançlarındaki güç, yok edilemeyen bir irade olarak bugün de yaşamaya devam ediyor.
Denizler, düşünceleriyle yol göstermeyi ve mücadeleyi sürdürüyor, ve bu mücadelenin hâlâ en önünde yürüyorlar.
Ne kimseye boyun eğdiler ne aman dilediler.
Gençliklerinin baharında kendilerini bu ülke için feda ettiler.
‘Elbet bir bildiği var bu çocukların,
kolay değil öyle genç ölmek!..