MENÜ
İzmir 12°
Gündem Çeşme
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
KAZIM İLE MANSUR'UN HİKAYESİ.
Sedat Kaya
YAZARLAR
27 Nisan 2020 Pazartesi

KAZIM İLE MANSUR'UN HİKAYESİ.

Kod adı, Kazım'dı..

Kartallı Kazım..

Yahut Yayalar ko?ylu? Kazım Ag?a..

Yahut İstanbullu Kazım Efendi..

20'li yaşlarda..

Yağız bir delikanlıydı..

Kurda benzerdi..

Bahçevanlık yapardı..

Sonra demiryollarında çalıştı..

İngiliz işgalinde Kuvayi Milli'ye katıldı..

Görev yeri Gebze'ydi..

*. * . *

Gebzeli Mansur..

40'lı yaşlarda bir çiftciydi..

Hin oğlu hindi..

Haindi..

Az çok İngilizce bilirdi..

Vatanseverleri İngiliz subayına ispiyon ederdi..

Çok köylüyü sattı..

Çok Kuvvacıyı gammazladı..

Namuzsuzun tekiydi..

 

*. *. *

 

Yıl 1922 idi..

Savaş günleri..

Aylardan Ekim..

Hemen hemen bu günler..

Anadolu işgal altındaydı..

Kartallı Kazım ile Gebzeli Mansur'un yolları Gebze'de çakıştı..

Gerisini Nazım Hikmet Kuvvayi Milliye Destanı'nda şöyle yazdı..

 

"Mehtaplı bir gece,

gümüş bir kutunun içindesin :

ortalık öyle bir tuhaf aydınlık, öyle ıssız.

Ya çok seslidir

ya hiç ses vermez mehtaplı gece zaten.

 

Yatıyor filintasının arkasında Kartallı Kâzım.

Kız gibi Osmanlı filintası.

Parlıyor arpacık

namlının ucunda :

yüz yıllık yoldaymış gibi uzak

ve bir damlacık.

 

Kâzım emir aldı merkezden :

Gebze'deki İngiliz'in tercümanı vurulacak.

Köylerde teşkilât kurmuş tercüman Mansur :

satıyor bizimkileri.

 

Kâzım iyi hesaplamış herifin geçeceği yeri.

İşte sökün etti Mansur karşıdan :

beygirin üzerinde.

Beygir yüksek,

İngiliz kadanası.

Kendi halinde yürüyor hayvan

ortasında demiryolunun

sallana sallana,

ağır ağır.

Tercüman herhalde bırakmış dizginleri,

başı sallanıyor,

belki de uyuyor üzerinde beygirin.

Yaklaştıkça büyüyor herif.

Zaten mehtapta heybetli görünür insan.

 

Arada kaldı kalmadı dört yüz adım,

namlıyı kaldırdı birazcık Kâzım,

nişan aldı sallanan başına Mansur'un.

Soldaki yamaçtan bir taş parçası düştü.

Bir kuş uçtu sağdaki ağaçtan,

-ağaç çınar-.

Kuş ürkmüş olacak.

Çevrildi Kâzım'ın başı kuşun uçtuğu yana,

mehtapla yüz yüze geldiler.

Mehtap koskocaman,

desdeğirmi,

bembeyaz.

Ve Kâzım'ın gözünü aldı âdeta.

Zaten bu yüzden,

tekrar göz, gez, arpacık

ve filintayı ateşlediği zaman

ilk kurşun Mansur'un başını delecek yerde

galiba omuzuna girdi.

Herif «Hınk» dedi bir,

beygirin başını çevirdi

dörtnal kaçıyor.

Yetiştirdi ikinci kurşunu Kâzım.

Beygirin üstünde sola yıkıldı Mansur.

Üçüncü kurşun.

Tercüman düştü beygirden.

Fakat bir ayağı üzengiye takılı kalmış,

sürüklendi kaçan hayvanın peşinde biraz,

sonra kurtuldu ki ayağı

yıkılıp kaldı olduğu yerde.

Yamaca sardı beygir.

Kalktı Kâzım,

yürüdü Mansur'a doğru,

üzerinden kâatları alacak.

Arada dört telgraf direği yalnız,

ellişerden iki yüz metre eder.

Mansur doğruldu ansızın,

kaçıyor bayır aşağı.

Filintayı omuzladı Kâzım.

Dördüncü kurşun.

Yıkıldı herif.

Koştu Kâzım.

Doğruldu yine Mansur.

Yürüyor sarhoş gibi sallanarak,

kaçmıyor artık,

yürüyor.

Kâzım da bıraktı koşmayı.

Deniz kıyısına indiler.

Orda boş bir fabrika var,

bir de beyaz bir ev,

tahta iskelesi iner denizin içine kadar.

Mansur suya giriyor,

kâatlar ıslanacak.

Beşinci kurşunu yaktı Kâzım.

Suya düşüp kaldı önde giden

ve Kâzım tazelerken şarjörü

bir ışık yandı beyaz evde,

bir pencere açıldı.

Galiba bir kadın baktı dışarıya..

Boğazlanıyormuş gibi bağırdı Mansur.

Pencere kapandı,

ışık söndü.

Tercüman attı kendini tahta iskeleye.

Art ayakları kırılmış bir hayvan gibi sürünüp tırmanıyor.

Hay anasını,

ay da denize düşmüş

toplanıp dağılıyor,

dağılıp toplanıyor.

Velhasıl,

lâfı uzatmıyalım,

Mansur'un işini bıçakla bitirdi Kâzım.

Kâatlar kan içindeydi.

Fakat kan kapatmıyor yazıyı...

 

Namussuzun biriydi Mansur,

muhakkak.

Düşmana satılmıştı,

orası öyle.

Kaç kişinin başını yedi,

malûm.

Ama ne de olsa

mehtapta herif beygirin üzerinde uyumuş geliyordu.

Demek istediğim,

böyle günlerde bile, böyle bir adamı bile bu çeşit öldürüp

ortalık duruldukta, yıllarca sonra mehtaba baktığın vakit

üzüntü çekmemek için,

ya insanlarda yürek dediğin taştan olacak,

yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin,

Kâzım'ınki taştan değildi çok şükür,

fakat namuslu.

Ne malûm? dersen..

Dövüştü pir aşkına,

yaralandı birkaç kere

ve saire.

Ve kavga bittiği zaman

ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman.

Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı,

kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan."

*. *. *

Kartallı Kazım'ın asıl adı, İbrahim Göleber'di..

Hacı Mısırlı Seyyit Ahmet'in oğluydu..

Arnavut kökenliydi..

Kuvvayi Milli'de büyük başarılar elde etmişti..

İsmet İnönü ve Halide Edip Adıvar’ı Ankara’ya doğrudan ulaştıran ekibin de içindeydi..

Kurtuluştan sonra mesleği bahçevanlığa geri döndü..

Savaştan kaçanlar, gammazcılar bir bir köşe olurken, o sıradan bir vatandaş olarak yaşamını sürdürdü..

İstiklal Madalyasını geri çevirdi.

"Ben sadece vatanıma hizmet ettim" dedi.

Bir süre sonra hapse düştü..

Cezaevi'nde Nazım Hikmet ile tanıştı..

Nazım, kendisine hediye edillen kırmızı bir gömleği Kartallı Kazım’a verdikten sonra onun bir portresini çizdi.

Bu portre halen Kartallı Kazım’ın çocuklarınca korunmakta..

1961 yılında 66 yaşında hayata gözlerini yumdu..

Yayalar Mezarlığı'na gömüldü..

Bugün Kartal'da Kazım'ın bir heykeli var..

Ama adını ne tarih kitapları yazıyor, ne de fazla bilen var..

Nazım Hikmet yazmasa, belki de hiç bilen olmayacaktı..

Rivayet odur ki, Kazım ölmeden önce dostlarına sık sık şu soruyu sormuştu.

"Biz bu cumhuriyeti neden ve kimin için kurduk?"

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gündem Çeşme