Bugün iki yazı dikkatimi çekti.
Biri Uğur Dündar’ın Sözcü’deki köşe yazısı.
Dündar, “Son Çiçek için ayağa kalkın” başlıklı yazısında, İzmirli yılmaz kalem, ustam Okan Yüksel’in kendisine anlattığı bir öyküyü kaleme almış.
Öyküde, Amerikalı yazar James Thuber, çok sayıda dünya savaşının ardından yeşeren bir çiçeğin insanlar üzerindeki mucizevi etkiyi ve yaşamın o korkunç savaşlara rağmen nasıl yeniden canlandığını anlatıyor.
İkinci yazı ise İzmirli "eski-meyen dostum" Atilla Köprüoğlu’na ait.
Köprülüoğlu da 9 Eylül Gazetesi’ndeki köşesinde Yunanlı ünlü edebiyatçı Nikos Kazancakis’in yaşam felsefesini kaleme almış.
Köprülüoğlu yazısını “Dünyada, çiçek, çocuk, kuş olduğu sürece korkma; yaşam yolunda demektir!’’ cümlesiyle tamamlamış.
Şu Korana günlerinin umutsuzluğunda, çiçek ve umut, çiçek ve yaşam.
Uğur Dündar, Okan Yüksel ve Atilla Köprülüoğlu’nun çiçek metaforu, bana da gerçek bir çiçek mucizesini hatırlattı.
X X X
Cennet gibi bir şehirdi.
İçinden 6 nehir geçiyordu.
Suyla buluşan bereketli topraklardan yeşillik fışkırıyordu.
Çeşit çeşit ağaçlar, binlerce çiçek. milyonlarca böcek.
Kuşlar, sürüngenler, memeliler.
Şehir adeta bir botanik bahçesi gibiydi.
Yaşam fışkırıyordu.
Hiroşima’ydı adı.
Hiroşima, çevresinden geçen nehirler nedeniyle Japonca “geniş ada” demekti.
Ama bu güzelim cennet bir sabah cehenneme döndü.
1945 yılıydı.
Ağustos’un 6’sıydı.
Amerika Birleşik Devletleri’ne ait B-29 bombardıman uçağının Hiroşima’ya bıraktığı atom bombası ölüm saçtı.
Bombanın patlar patlamaz 70 bine yakın insan can verdi.
Binalar yerle bir oldu.
Ağaçlar bitkiler kül.
Çiçekler böcekler buhar.
Havyanlar da.
Hiroşima’da yaşam durmuştu.
Bir zamanların cennet kenti artık ölüm şehri olmuştu.
Hayatta kalanlar kısa sürede kenti terk etti.
Artık yaşama dair hiç bir iz kalmamıştı.
Kapkara bir gökyüzü, kapkara bir toprak, zehirli bir hava.
Bilim insanları uzun yıllar Hiroşima’da tek bir ağaç, tek bir bitki yetişmeyeceğini inanıyordu.
Ama…
Hani Pablo Neruda’nın meşhur sözü var ya.
“Bütün çiçekleri koparabilirsiniz
ama baharın gelişini engelleyemezsiniz."
Amerikan emperyalizmi bütün çiçekleri koparsa da, bütün canlıları öldürse de Hiroşima’ya baharın gelmesini engelleyemedi.
Atom bombasından aylar sonra kömür gibi yanmış topraktan bir çiçek filizlendi.
Sonra iki oldu çiçekler.
Sonra üç.
Beyaz, pembe, mor.
Zakkum’du bu çiçekler.
Umuttu.
Zakkumları gören Japonlar yaşam sevincine boğuldu.
Demek ki Hiroşima ölmemişti.
Demek ki bu kentte eskisi gibi yaşanabilirdi.
Hiroşima’yı terk edenler, zakkumların filizlendiği duyunca birer birer kentlerine geri döndüler.
Onlar için zakkum çiçeği umudun, direncin, yenilmezliğin ve her şeye rağmen yeniden başlamanın sembolüydü.
Bu moralle yaşama yeniden başlayıp, Hiroşima’yı yeniden inşa ettiler.
Ve zakkuma olan minnet borçlarını onu Hiroşima’nın resmi çiçeği ilân ederek ödediler.
X X X
Koronavirüs sanki atom bombası gibi çöktü üstümüze.
Haber bültenleri Azrail’in basın bülteni adeta.
Ölümler sayılarla ifade ediliyor artık.
Bir kısmımız evlere kapandık.
Bir kısmımız çalışmak zorunda.
Çark dönecek diye fabrikaları kapatmıyorlar, inşaatları durdurmuyorlar.
Milyonlarca işçi her gün ölümle burun buruna.
Yukarıdakilerin çarkı bozulmasın diye ekmek parası peşinde koşanlar canlarıyla bedel ödüyor.
Pir Sultan’ın dediği gibi “bozuk düzende sağlam çark olmuyor" maalesef.
Yitirdiklerimizi kefene bile sarmıyorlar, çöp torbasına koyup gömüyorlar.
Kurt puslu havayı sever derler.
Fırsat bu fırsat daha totaliter bir sistemi hedefliyor bütün devletler.
Moralsiziz, endişeliyiz ve ürkeğiz.
Üstelik çaresiz.
Ama hayır.
Umudu yitirmemek gerek.
Umudu beslemek gerek.
İnanın doğada umut fışkırıyor.
Yaşadığım yerin avantajıyla sık sık dağlara, tepelere atıyorum kendimi.
Her yer canlanmış.
Her yerden çiçek fışkırıyor.
Adnan Yücel’in mısralarındaki gibi.
“ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga.”
Yaşam kavgası sürüyor hala
çiçek de, böcek de, hayvan da.
Zakkumlar da filizlendiler, çok yakında çiçeğe duracaklar.
Hiroşima’da olduğu gibi umut olacaklar.
Çünkü çiçeklerin yeşerdiği yerde, umutlar canlanır.
Umutları canlı tutalım.
Yeni bir yaşam için birbirimizle dayanışma yapalım.
Yardımlaşalım, paylaşalım.
İşte o zaman “Bütün çiçekleri koparabilir ama
ama baharın gelişini engelleyemezler."