1933 yılı.
Almanya’da Hitler faşizmi iktidara gelince Avrupa’da insanlığın en kara günleri yaşanmaya başlamıştı.
Her yerde insan avı vardı.
Başta komünistler, antifaşistler, Yahudiler tutuklanıyor, sokakta insanlar katlediliyordu.
Almanya’da hapishaneler dolup taşmıştı.
Naziler çözüm olarak toplama kamplarını devreye soktular.
Sadece Almanya’da değil, Polonya, Fransa, Çekoslavakya ve Avusturya’nın değişik kentlerinde toplama kamplar açıldı.
Onlardan biri de Avusturya’da Tuna nehrine yakın Mauthausen toplama kampıydı.
Burası bir granit ocağıydı.
Yahudiler ve partizanlar burada insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor, her gün ölüm kol geziyordu.
Mahkumlar ocaktan çıkarılan granitleri 186 basamaklı dik bir merdivenden kasabaya taşımak zorundaydı.
Eğer bir mahkum tökezlenip düşerse, arkasındaki tüm mahkumların ölümüne neden olabilecekti.
Bir yaz sıcağında bir deri bir kemik kalmış yahudi bir mahkum, sırtında kendi ağırlığından iki kat fazla bir granit parçasıyla merdiveni çıkmaya başladı.
Ama henüz yarı yola bile gelmeden dizleri titriyor, nefes alamıyordu.
Yardım istemekten başka çaresi kalmamıştı.
Yoksa düşecek arkasındaki basamaklardaki mahkumların hayatını tehlikeye sokacaktı.
Ama Mathausen’de yardım demek lanetlenmek demekti.
Kim yardım için elini uzatırsa, Naziler o eli kırardı.
Yardım alan orada öldürülür, yardım eden ise ölüm merdivenlerini iki kat ağır granitle çıkmak zorunda kalırdı.
Var mıydı öyle bir.
Korkusuz, faşizme boyun eğmeyen, ölümün hükmünü tanımayan.
Vardı.
Adı Antonis’ti.
Halsizlikten yıkılmakta olan mahkuma el verdi.
Sırdından taş parçasını aldı, kendi sırtına koydu.
Yardım alanı o anda, orada öldürdüler.
Yardım eden Antonis’e ise işkence ettiler, aç bıraktılar ve çok daha ağır granit blokları taşımasını istediler.
Antonis yeniden taş ocağına yükünü sırtlanmak için indiğinde Nazi subayı ceza olarak her zaman taşıdığı yükten iki kat daha ağır bir granit parçasını sırtlanmasını istedi.
Antonis Nazi’nin gösterdiği granit parçasını değil daha ağırını sırtlanarak merdivenleri tırmandı.
Sanki tanrılara meydan okuyan Sisifos gibiydi.
Kendinden emin, kararlı ve yılmadan taş taşıdı, durdu.
Antonis’in bu meydan okuması diğer mahkumlara moral ve güç vermişti.
Bu yaşanmış hikayesi dünyaya aynı kamptan sağ kurtulan Yunanlı oyun yazarı ve şair Yakovos Kambanellis duyurdu.
Kambanellis’in toplama kampına dair 4 şiir yazdı.
Onlardan biri Nazilere meydan okuyan Antonis içindi.
Şimdi nereden geldi aklına bu kara hikaye diyebilirsiniz.
Sevgili Atilla Köprülüoğlu 'nun paylaşımında gördüm
Bugün Mikis Theodorakis'in birinci ölüm yıldönümü.
Ne kadar çabuk geçmiş zaman değil mi?
O anne tarafından Çeşme’li, baba tarafından Sakız’lı bizim Theodorakis'ti.
Arşipel'in barış çubuğuydu.
Müziği ve söylemleri ile Ege’in iki yakasını bir arada tutmaya çalışan o güzel insan.
Theodorakis, Yakovos Kambanelli toplanma kampıyla ilgili 4 şiirini Mathausen Baladı’nda toplamıştı.
O bestelerden biri de "Antonis" şiirine yapılmıştı.
Besteyi Maria Farantouri yorumladı.
Kısada sürede meydanlara, salonlara, barikatlara, isyanlara ulaştı.
"Antonis" artık Yunancıların devrim marşıydı.
Yoldaş Theodorakis’in anısına saygıyla...