Bu ne kinmiş be arkadaş.
Bu ne çekememezlikmiş.
Nefret, kıskançlık, fesat, haset, kötü niyet.
İnsanlık adına utanç duyulacak ne kadar aşağılık duygu varsa, hepsi bir arada.
32 kısım tekmili birden.
Olay şu.
İzmir basınının önemli isimlerinden Hamdi Türkmen'i geçtiğimiz günlerde kaybettik.
Branşlarımız farklıydı, kısa bir dönem aynı gazetede çalışsak da çok samimiyetimiz yoktu.
Ama şunu çok iyi biliyorum ki, saygındı.
Yetiştirdiği onca gazetecinin söyledikleri bunun kanıtıydı.
Üstelik seveni çoktu.
Elbette sevmeyeni de vardır ama inanıyorum ki azdır.
Hamdi Türkmen daha toprağa verilmeden bir başka İzmirli gazeteci Nedim Atilla öyle bir yazı kaleme aldı ki, adeta içindeki pisliği kustu.
Yazı değil sanki foseptik çukuru.
Her kelimesi, her satırı pis kokuyor.
Öyle bir koku ki, güzelim İzmir'in imbatına bile bulaştı, ta buralara kadar ulaştı.
Hani bir söz var.
"Her nehir kendi yatağında akar" diye.
Doğru.
Akar da, kimi mavi denize ulaşır, kimi kanalizasyona.
Ben burnumu tıkadım İzmirli dostlar.
Siz ne yapıyorsunuz, merak ediyorum.