Tarih 1857 idi.
Knidos açıklarına İngiliz Kraliyet Donanmasının “Supply” isimli bir savaş gemisi demir attı.
Gelen arkeolog Charles Newton’du.
Yanında 200 tayfa ve 2000 sterlin vardı.
Charles Newton, çift kürekli küçük bir keşif teknesiyle Knidos sahillerine çıktı ve kampı kurdu.
Köylüler hemen Mehmet Ali Ağa’ya haber ulaştırdılar.
Başka kime gitsinler.
Belediye yok, kaymakam yok, jandarma yok.
O yıllarda ağa demek devlet demek.
Devlet demek ağa demek.
Ağa önce bir haberci gönderdi, Newton’a.
Haberci yanında hediye olarak 10 tavuk getirmişti.
Ardından Mehmet Ali Ağa ve adamları Knidos’a ulaştı.
Onların yanında da yine hediye olarak bir koyun, onlarca yumurta, bal ve incir vardı.
Hırsız hediyelerle karşılandı.
Charles Newton derdini anlattı.
Kazılar için Mehmet Ali Ağa’dan 100 adam istedi.
Ağa, hemen kabul etti.
Ancak, onun da Newton’dan iki isteği vardı.
Biri, Reşadiye’de yapacağı cami inşaatı için Knidos’tan çıkacak taşlar.
Diğeri, düşmanı olan Muğla Ağası’nın İzmir paşası tarafından uyarılması için destek.
Newton “bakarız” dedi.
Bir kaç gün sonra Mehmet Ali Ağa, Datça köylerinden iri yapılı 100 insanı Knidos kazılarında çalışmaları için Charles Newton’a verdi.
Newton işçilere çok düşük ücret veriyordu.
Ancak, işçiler parayı aldıkları zaman şaşırıyordu.
Çünkü çoğu hayatlarında ilk kez para görmüştü.
Charles Newton bir ara 50 Datçalı işçiyi bir süreliğine Didim’deki kazılara götürmüş, o işçilerden çoğu hayatlarında ilk kez yarımadadan dışarı çıktıklarını söylemişti.
Mehmet Ali Ağa’nın desteği ve onun emrine verdiği 100 Datçalı ile Newton 384 günde Knidos’u talan etti.
10 tonluk Knidos Aslanı ve Oturan Demeter heykellerinin çıkarılması ve 212 sansık tarihi eserin gemiye taşınmasında hep Datçalı köylüler çalıştı.
Soyulduklarını bilmiyorlardı.
Devlet onları ağaya teslim etmişti.
Boğaz tokluğuna çalışıyorlar, İngilizler ne derse yapıyorlardı.
Newton anılarında Datçalı işçilerin çok iyi çalıştığını söyleyerek, onlardan övgüyle söz etti.
*. *. *
Aradan 162 yıl geçti.
Yıl 2019.
Kanadalı maden şirketi Alamos Gold devletin verdiği izinle Kaz Dağlarını yerle bir ediyor.
Yüzlerce dönümü kazdılar, yıktılar.
Siyanürle toprağı, nehirleri, yeraltı sularını zehirlediler.
195 bin ağacı kestiler.
Geleceğimizi yok ediyorlar.
Ve bu katliamı Türk işçileriyle yapıyorlar.
Devletin asgari ücrete mahkum ettiği Türk işçilerle.
Tıpkı, Knidos'u soyan Charles Newton gibi Kanada şirketi de Türk işçilerden çok memnun.
Şirketin CEO'su John McCluskey'in geçtiğimiz günlerde bizim işçilerimiz övdü.
"Türkler taş taşımakta çok iyiler!"
*. *. *
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır derler ya.
Resmen onurumuzla alay ediyorlar.
Resmen aşağılıyorlar.
Yüzlerce yıldır bizim zenginliklerimizi bizi kullanarak soyuyorlar.
Ve iktidarlarımız buna göz yumuyor.
Bu gidişe dur demek için bir şeyler yapmalı.
Onurumuzu kurtarmalı.
Ve bunun bir yolu olmalı.
Peki nedir o yol.
O yolu yıllarca önce şair Hasan Hüseyin Korkmazgil söylemişti aslında.
Hatırlamakta fayda var.
"Eti geçti
duydun mu
bıçak kemikte
duymadınsa duy artık
behey allahın kulu
bıçak kemikte
Duy da silkin n’olursun
bu ne biçim uyku bu
bıçak kemikte
Verilmemiş alınmış hep
yük vurulmuş dağlar gibi – insanlık bu mu
çalıyor sömürünün imdat çanları
kımılda da kurtar şu onurunu
bıçak kemikte
Topraksa paylaşılmış, kıyılarsa yağmalanmış
umut hacizde
ya bu neyin puştluğu bu
sana yokluk sana yasak sana dam
insan değil – hâşâ – bir yağmacı soyu bu
bıçak kemikte.
Üretensin yaratansın yürütensin dağları
bakma öyle kilit kilit duvar duvar
yetsin artık bu susku
bıçak kemikte
Anasın boynun bükük babasın kolun kırık
oğullar kan içinde
kaldır artık başını
«kalsın benim dâvam dîvana kalsın» demiş ozan
o dîvan sensin artık
bıçak kemikte."
*. *. *
Hani Can Yücel demişti ya.
" Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş.
Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş
Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur.
Kıpırdasın da gör."
Kıpırdama zamanı gelmedi mi?