Gladyatör deniliyordu onlara.
İsimleri Roma ordusunun en önemli piyade silahı "gladius"tan geliyordu.
Genelde köleydiler.
Satın alınıyor, eğitiliyor ve ölümüne dövüştürülüyorlardı.
Şehir şehir dolaştırılıp, amfitiyatrolarda tapınak rahiplerinin düzenlediği ölüm gösterilerine çıkarılıyorlardı.
Her biri ayrı bir silah kullanıyordu.
Kimi kılıç, kimi örs, kimi mızrak.
Gösteriden bir gün önce kent ilanlarla donatılıyor ve bilet satılıyordu.
Halkın en büyük eğlencesi bu dövüşlerdi.
Kum üzerinde kan pazarı kuruluyordu.
Dövüşen iki gladyörden biri ölüyordu.
Yere düşen ilk kan dalması daha kum tarafından emilmeden, izleyici daha çok kan istiyordu.
Oluk oluk kan.
Ne kadar çok kan, o kadar çok heyecan.
Yaralanan gladyatör acı içinde kıvranırken, yaşayıp yaşamayacağına bir imparatorluk yetkilisi asilzadenin baş parmağı karar veriyordu.
Parmak genelde yere doğru çevriliyordu.
Bu ölüm demekti.
Kazanan gladyatör rakibine son darbeyi vurduğunda, tribünler zevkten kendinden geçiyordu.
Ve kan çerçisi varlıklı aileler, zenginliklerine zenginlik katıyordu.
*. *. *
MS 200'lerin sonlarıydı.
Muğla yöresinde nam salmış bir gladyatör vardı.
İsmi Droseros’du.
I?mparator Ku?ltu? Rahibi ve C?elenk Tas?ıyıcısı, Metrodoros og?lu Hiera Komeli Uliades tarafından bir köle pazarından satın alınıp, Stratonikeia'ya getirilmişti.
Zengin bir ailenin himayesindeydi.
Gladyatör okulunda yetiştirildi.
İri yarı, kaslı, atletik bir vücuda sahipti.
Kısa bir kılıç(glavius) ve kalkan(scutum) kullanırdı.
Başına yuvarlak bir miğfer geçirir, dizlerinin üstüne kadar metal korumalıklar takardı.
Göğsünde, Sırttan c?apraz s?ekilde kayıs? ve tokalarla tutturulan metal levha vardı.
O levhada bir gorgon kabartması bulunurdu.
Mitolojik inanca göre gorgonların baktığı kişi taş kesilirdi.
Droseros'un rakibi taş kesilsin diye bu kabartma göğüs levhasına konulmuştu.
Sahibi tarafından Hierapolis(Pamukkale), Nysa(Aydın Sultanhisar) ve Milet(Didim) arenalarında dövüştülürdü.
Dövüşten bir gece önce krallara layık bir yemek sunulurdu kendisine.
Belki de son yemeği olur diye.
Yemeğini yer, erkenden uyur ve ertesi gün öğleden sonra kum üzerinde kan pazarına çıkardı.
Arena'da acımasızdı.
Kalkanıyla kendisini savunurken, kısa kılıcıyla rakibini delik deşik ederdi.
Adı bölgede nam salmıştı.
Herkesin izlemek istediği gladyatörlerden biri olmuştu.
Arenaya 17 kez çıkmış, 17'sinde de hayatta kalmayı başarmıştı.
O artık bir ölüm makinasıydı.
Efsaneydi.
Ama onca alkışa, onca övgüye ragmen bir şeyi çok iyi biliyordu.
Hayatı bir baş parmağın hareketi kadar değersizdi.
Ve bir gün o baş parmak yeri gösterdi.
Efsane Droseros 18'nci dövüşünde öldü.
Stratonikeia'ya gömüldü.
Mezar taşına şöyle yazıldı.
"Beni, Kader Tanrıçası’nın oyunlarıyla Akhilleus öldürdü. Bir zamanlar sahnelerde ben vardım; şimdi Akhilleus var."
*. *. *
Yaşadığımız bu topraklar Droseros ve benzeri gladyatör hikayeleri ile dolu.
Bu hikayelere meraklıysanız, mutlaka antik kent Stratonikeia'yı ziyaret edin.
Şanlı gladyatör Vitalis'in, Khrysopteros'un, Amaraios'un, Khrysos'un ve daha nicelerinin hikayesini dinleyin.
Stratonikeia kazı başkanı Prof.Dr. Bilal Söğüt şimdi müthiş projenin peşinde.
Yakında gladyatör mezarları bir açık hava müzesinde sergilenecek.
O mezarları gezerken, gladyatörlerin arenaya çıktıkları zaman söylediği sözler kulaklarınızda çınlayacak.
"Birazdan ölecek olanlar, sizleri selamlıyor"