Geçtiğimiz Mayıs ayıydı.
Bol yağışlı bir kış sonrası doğa canlanmıştı.
Tarlalardan bereket fışkırıyordu.
Zeytinler çiceğe durmak üzereydi.
Ilık rüzgarlar altında çicekler, böcekler, otlar sanki dans ediyordu.
Gelen bahardı.
Bahar köylünün bayramıydı.
Ama bayramı zehir ettiler.
Milas’ın Ekizköy, Karadam ve Karacahisar mahallesi sakinleri bir sabah noter aracılığıyla gönderilen birer ihtarname ile karalara büründüler.
Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim A.Ş gönderiyordu ihtarnameleri.
Ve adeta tehdit ediyorlardı köylüleri.
"Arazileriniz satın alınacak. Eğer satmazsanız istimlak edilecek. 17 Haziran'da tapularınız ve kimliklerinizle birlikte köy meydanında hazır olun.."
Şaşkına döndü köylüler.
Ama olayı daha iyi anlamak için 17 Haziran'da tarlayı, bahçeyi, hayvanı bırakıp köy meydanına gittiler.
Gittiler gitmesine de ne devletten, ne şirketten gelen yoktu.
Köylünün arazisine göz koyanlar ciddiyetten ve saygıdan uzaktı.
Sonradan anlaşıldı ki, şirket bir grup köylüyü termik santrale çağırarak ikna etmeyi planlıyordu.
Bölüp, parçalayacaktı.
Ama planlar tutmadı.
Ekizköy, Karadam ve Karacahisar sakinleri kararlıydı.
Özellikle de kadınlar.
Hani "Muğla'nın erkeği de kadını da birdir" derler ya.
Gerçekten de öyleydi.
Kadınlar bu mücadelede en öndeydi.
Köylerini terketmek istemiyorlardı.
Ata toprağını vermek istemiyorlardı.
Onlar doğanın içinde tarımla, hayvancılıkla uğraşarak, terleyerek, yorularak, üreterek yaşamak istiyorlardı.
Köylüler seslerini duyurabilmek için Temmuz ayı sonunda Milas Kaymakamı Eren Arslan'ın düzenlediği toplantıya katıldılar.
Yaklaşık 100 kişiydiler.
Ve kadınlar yine ondeydiler.
Bir erkek katılımcının, arazilere dönüm başına ödenmesi teklif edilen fiyatın çok düşük olduğunu söylemesi üzerine, kadınlar hep bir ağızdan "100 bin de verseler satmayacağız. Burası bizi doyuran topraklar, atalarımızdan miras topraklar” diye bağırdılar.
Kadınların bu itirazına diğer katılımcılar da alkışlarla destek verdi.
O sırada Ekizköylü bir kadın çiftçinin söyledikleri düşündürücüydü.
“Köylü bitti mi, şehirli de biter Kaymakam Bey. Biz yetiştirirsek siz öyle yersiniz şehirde. Bu millet zorla yetiştirdi o zeytinleri. O tencereye akşam zeytinyağını koyuyorsanız bizim sayemizde koyuyorsunuz.”
Çiftçi kadın ayakta alkışlandı.
Sonra 90 yaşında olduğunu söyleyen Ekizköylü bir kadın kalktı ayağa.
Adeta haykırdı.
"Bu topraklarda doğdum, bu topraklarda büyüdüm, bu topraklarda ölmek istiyorum.Başka hiç bir yerde yaşamam."
Zeytincilikle uğraşan bir yurttaşa geldi sıra.
O da "25 yıldır çocuğum gibi büyüttüğüm zeytin ağaçlarım gidecek; o kadar emeğim gidecek. Ben sadece zeytinlerime bakıp, üreterek çoluk çocuğumla yaşamak istiyorum” diye seslendi kaymakama.
Bir katılımcı konuyu suya getirdi.
"Linyit madeni sahalarının genişlemesinin aynı zamanda bölgenin su kaynaklarının tükenmesi ve kirlenmesi anlamına da geliyor. aEkizköy’e komşu ve saha genişlemesinin bir sonraki adımı olacağı beklenen Çamköy’deki yeraltı su kaynakları Bodrum’un yıllık su tüketiminin üçte birini karşılıyor. Ayrıca Güllük ve havaalanına da yine buradaki yeraltı suyu kaynaklarından içme-kullanma suyu temin ediliyor. Kömür uğruna suyu da yok edecekler." dedi.
Yöre halkının endişelerini dinleyen Kaymakam Arslan, bölge için henüz bir kamulaştırma kararı alınmadığını, alınması durumunda bunun Anayasa ve kanunlarda belirlenen kriterlerle işletilecek bir süreç olacağını, ayrıca kamulaştırma kararı çıksa bile köylülerin bu karara dava açabileceklerini hatırlattı.
Bu arada mevzuata göre maden sahası genişlemelerinde çevresel etki değerlendirilmesi (ÇED) yapılması gerektiğini hatırlatması üzerine, bu saha için ÇED yapılmadığı da ortaya çıktı.
Toplantı, Ekizköy, Karadam ve Karacahisar köylülerinin “Köyümüzü, toprağımızı bırakmak zorunda kalmak istemiyoruz. Devletimiz bize sahip çıksın” talepleri ve alkışlarla son buldu.
Evet.
Hani ilkokulda söylerdik hepimiz.
"Orada bir köy var uzakta.
Gitmesek de, görmesek de
O köy, bizim köyümüz."
Ekizköy, Karadam ve Karacahisar bizim köylerimiz.
Onların seslerine ses, mücaledelerine omuz vermemiz insanlık görevimiz.
Doğa aşkına, zeytin aşkına, insan aşkına, dağa taşa, gerekirse uçan kuşa duyurun lütfen.