MENÜ
İzmir 11°
Gündem Çeşme
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
NEREDE O ESKİ YILLAR VE DOSTLAR?
Ömer Önal
YAZARLAR
11 Haziran 2020 Perşembe

NEREDE O ESKİ YILLAR VE DOSTLAR?

Biz; ellili yılların kuşağı, ömrümüzün büyük bir bölümü hızlı bir şekilde geçip gidiyor. Geriye, yani maziye baktığımızda iki şey hafızalarımıza takılıyor. Ya of veya oh! Sadece iki kelime geçirmiş olduğumuz hayat, artık maziye akmıştır. Aslında çok kısa yazılan bu iki kelimeyi açmaya kalksak ciltlerce kitap ortaya çıkar. Biz ise o mazinin hatıralarıyla yine hızlı bir şekilde takılmış, tik tak lara uçup gidiyoruz.

 Çocukluk hatıralarımız ve arkadaşlarımız hayatın çarkı içinde öğütülmüş bir una döndü. El bebek, gül bebek büyütülüp hayatı tanımaya, çevreyle uyumlu olmaya çalıştık. Evlerin hoş sohbetleri, komşuların yardımlaşmasıyla, hayatı tanımaya başladık. Sofralarımızda aşımızı beraber kaşıkladık. Zaman içinde büyüdük serpildik. Çevreye uyum sağlamaya çalıştık. Mahalle aralarında beraberce misket oynadığımız birçok arkadaşımızı kaybettik. Dünya denen misafirhanede esen rüzgâr, bizleri ayrı ayrı mekânlara savurdu. Doğduğumuz mekânları, kokladığımız toprak ve çiçekleri maziye gömdük. Yığınlarca insan kalabalıklarının arasına karışarak, kaybettik aslımızı ve kendimizi. O, gençlik denen bahar mevsimi, bizi hazan yaprakları gibi döktü dağıttı. 

 Uzaklardan telefon çalınca, karşımıza sesini dahi unuttuğumuz dostlarımız çıkıyor. Simalarını bile hatırlamakta güçlük çektiğimiz bu arkadaşlarımızla oysa ne günler yaşamıştık. Çoluk çocuk, ev bark derken mevsimler son hızla geçti gitti. Bizden önce acele edip gidenler, bizle beraber kalsaydılar, ne olacaktı sanki? 
Yine önden gidenleri takip ediyoruz. Demek, gittikleri yerden memnunlar ki; ne dönen, nede haber gönderen var. Biz, kalanlar ise aynı mekâna gitmek için biraz daha yavaş ve zaman bekliyoruz, o kadar. Akranlarımız ile gece geç saatlere kadar oturup sohbet ettiklerimiz, aklımıza geliyor. 

 Şimdilerde sohbetler, komşuluklar, dostluklar ve kardeşlikler ortadan kalktı. Herkes kendi dünyasında yaşıyor. Mengene gibi bir birine bağlı dostluklar maziye gömüldü. Zaman mı yoksa biz mi değiştik? 
Aslında ikisi de değişti. Biz, eski biz olmadığımız gibi, zaman da eski zaman değil. İletişim ne kadar baş döndürücü bir hızla ilerliyorsa, o denli sorunları da peşinde getiriyor. Dünyamızda olup bitenleri anında hanelerimizde seyretme imkânına kavuştuk. Bunlar belki bir nimet gibi gözükse de, bir o kadar da sıkıntı ve azap veriyor. Yaşadığımız topraklarda nice insanlar, bizden önce gelip geçtiler. İşlerini tamamlayamadan…
 Bir aileyi besleyen topraklar, çoğalan nüfus ile artık ihtiyaçları temin edemez hale geldi. Dedelerden kalan arsa ve araziler bölüne bölüne sadece bir mezar kadar yere dönüştü. 

 Her yaz ayı gelince içimde bir volkan kaynar. Bunca Yazlar akıp gitti. Eski yer ve mekânlara uğrayıp geçmişi yâd etmeye çalışıyoruz. Mahalle sokaklarında, ne eski yüzler, ne eski evler, ne de eski havalar kaldı. Gelen genç nesli tanımaz olduk. Onlar da haklı. Vefasızla şan bizleriz, onlarda suç yok. 
Öğretmedik yavrularımıza; bizim sıcak dostluklarımızı.     Şehrin puslu ve yorucu havasına dalarak, geldiğimiz yerleri hatırlamaz olduk. Geçim sıkıntısı çeken komşularımızı göremez derecede değiştik. Kendimize bakarak, diğerlerini değerlendirmeye çalışıyoruz. 

 İş güç sahipleri, aldıkları aylıklardan şikâyet edip duruyorlar. Esnaf, işlerin düştüğünden şikâyetçi oluyor. Çoğunluk ne kazandığının şükrünü, ne de kaybettiğinin sabrını biliyor. İşçi patronunu sevmiyor, patron kazancının azlığından şikâyetçi. 

 Böyle bir ortamda huzur ve güven nasıl temin edilecek? Dünyamızda öyle yerler var ki; açlık ve susuzlukla mücadele edip duruyor. Bizler kazandıklarımıza değil, kaybettiklerimize ve bir başkasının kazancına bakıyoruz. 

 Biz bu değiliz. Tarihe damgasını vuran ecdadımız, tapulu bir metrekare arsa bırakmadan göçtüler bu dünyadan. Onlar mı çok akıllı veya deliydiler yoksa biz mi? Peki; onlarda yok olanlar, bizde var da mutlu ve huzurlu muyuz? Geçmişimize yön verenlerde servet, mal mülk, şan şöhret varken, istemediler bunları. Neden acaba? Biz, onların elleriyle ittiklerine sahip olmak için haram helal demeden saldırıp duruyoruz. Bizim derdimiz başka, onlarınki başkaydı. 

 Biz, kendimizle iç dünyamızla savaş halindeyiz. Onlar, milletinin huzuru ve geleceği için yaşayıp göçtüler. Bugün kazandıklarımıza değil, yarın kaybedeceklerimize göre hayatımızı dizayn etmeliyiz. Yaşadığım sürece hiçbir mezarın başında neler kazanıp, kaybettiklerinin yazıldığını görmedim. Gören varsa hatırlatmasını rica ederim. 

 Geldik, gördük, nefes alıp verdikten sonra göç etmek için sıra bekliyoruz. Elindeyse bekle, ben göç edip gitmek istemiyorum. Diye feryat et. Mümkün mü? İmkânı var mı?  Biz, gelmeden önce gitmeyi taahhüt ederek geldik. Gelmek elimizde olmadığı gibi gitmek de elimizde değildir. 

 Daha çok huzurlu ve sağlıklı bir ömrü, ne var ki dünya denen misafirhaneden yaşanmış giderken,

Kalın sağlıcakla…

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gündem Çeşme