25 yıllık Terzi Ömer, 1990’a geldiğimizde artık Kitapçı Ömer olmuştu.
Alaçatı Uluslararası Gençlik ve Çocuk Festivali’nde çocukların tiyatroya gösterdikleri ilgiden çok etkilenmiştim. Bir gün, Belediye Başkan Vekilliği görevim sırasında, 15 Eylül Alaçatı’nın Düşman İşgalinden Kurtuluşu için daire amirleriyle hazırladığımız programdan sonra, Alaçatı Ortaokulu Müdürü Ahmet Yaşar Çağlaşan’la sohbet ediyorduk. Ben, “Ahmet Hocam, çocukların ders kitaplarında sıkıntı var birçok kitabı bulamıyoruz.” dedim. Ahmet Hoca’m da “Sorma Ömer kardeşim, çocuklarımızın kitapları olmamasından dersleri boş geçiyor.” dedi. Ben hemen atıldım söze, “Hoca’m, ben bir kitapçı açmak istiyorum.” dedim. Ahmet Hoca’m da benim gözlerimin içine bakarak, “Hadi Ömer, çok güzel bir iş başarmış olursun.” dedi ve ekledi, “Çocuklar ve veliler kitaplarını Çeşme’den bazen de İzmir’den almaya çalışıyorlar. Bu yüzden sen kitapçı açarsan velilere ve öğrencilere çok büyük hizmet etmiş olursun.”
Ertesi gün Ozan Kırtasiye sahibi İsa Atagöz’ün Çeşme’deki dükkânına gittim kırtasiye ve Kitabevi dükkanı açmak istediğimi kendisine anlattım. Bir hafta gibi kısa bir sürede Kitabevi ve Kırtasiye dükkânımı açmış oldum. Dükkânımın açılışını da SHP genel Başkanı Sayın Erdal İnönü Açmıştı. Allah gani gani rahmet eylesin.Mekanı cennet olsun.
Sosyal Demokrat Halkçı Parti Belde Başkanı olduğum ilk yıllarda Terzi Ömer olarak işlerimin yoğunluğundan kitap okumaya zamanım ve böyle bir alışkanlığım da yoktu. Belde binamıza kültürlü insanlar geliyor, milletvekilleri, aday adayları gibi. Alaçatı’nın sorunlarını anlatmak onlarla sohbet etmek istiyorum fakat kelime haznem zengin olmadığından sadece onları dinliyordum.
Bir gün terzi dükkanıma Aziz Nesin Vakfı’ndan gençler geldi. Aziz Nesin’in kitaplarını pazarlıyorlardı. Beni ikna ettiler ve Aziz Nesin’in tüm kitaplarını aldım. Terzi dükkanımın raflarına sıraladım, bir kısmını evime getirdim. Sabahlara kadar Aziz Nesin’in kitaplarını okudum. Daha sonraları İzmir’e gittiğim günlerde Konak Dost Kitabevi ve İleri Kitabevi’ne uğrayıp dünya klasiklerine yöneldim. İlk okuduğum klasik eser Dostoyevski’ye ait “SUÇ VE CEZA” idi.
Kelime haznem yavaş yavaş artıyordu. İlk dönemlerde kitabevim-deki roman sayısı ve çeşitliliği azdı, daha çok ders kitapları ve kırtasiye ürünleri satıyordum. Bir gün, üç kadın ve 8 yaşlarında bir çocuk girdi dükkânıma, çok az sayıda çocuk kitabı vardı. Çocuk bir kitap beğendi ve üç kadın sözleşmiş gibi aynı anda, “Aman aman! Sakın o kitabı alma.” dediler ve daha sonra başka bir kitap beğenip parasını ödeyip çıktılar dükkândan. Ben hemen, “Ne var ki bu kitabı aldırmadılar çocuğa?” diyerek okumaya başladım kitabı. Kitabın adı ”BİR SELİN VARDI” Kitap 100 sayfa kadardı. Bir anneyle, kız çocuğunun hastanede geçen kötü dönemlerini anlatıyordu. Kadınlara hak verdim ve o günden sonra çocuk kitaplarını seçerek aldım ve birçoğunu okuyarak velilere tavsiye etmeye başladım. Günümüzde de yine okumadığım kitabı çocuklarımıza önermiyorum. O kadınların göstermiş olduğu tepki bana büyük bir ders olmuştu.
Bu arada imamlar olmadığı zaman camide imamlık da yapıyordum. Ezanları çoğu zaman imamlar bana okutuyordu. Yakın dostlarım ölmeden önce bana vasiyet ederdi, “Ben ölürsem benim selamı sen ver.” derlerdi. Garibanların İmamı idim. Dükkânıma sağcısı da solcusu da gelirlerdi. Halk adamı olmayı kendime rol model belirlemiştim. Bu gün de öyle olmaya çalışıyorum. Memleketimize hizmet etmek için uğraşıyorum ne kadar yapabiliyorum bilmiyorum ama caddelerde yürürken halkın bana gösterdiği ilgiden az çok anlayabiliyorum. Bu yaşantımı bir yerlere geleyim diye de yapmıyorum. Benim yaşamım böyle. Hep dürüst siyaset yapmaya çalıştım. Başarı kendiliğinden geldi ben fazladan bir iş yapmadım.
Daha önceki yazılarımda yazdım, ben hiçbir göreve talip olmadım, hep “Bu görevi sen yaparsın.” dediler, halkım beni bu görevlere getirdi. Şükran ve minnet borçluyum halkıma.