80'li yılların ikinci yarısıydı.
Metin Oktay, Güneş Gazetesinde yorumcuydu.
Ben, Atila Sertel, Sedat Pişirici, Hakan Güray, Haluk Güney, Halil Hüner, Güneş'in İzmir Bürosu'nda çalışıyorduk.
Bir pazar günü, saat 23.00 sıraları.
Metin abi maçtan dönmüş Hakan Güray'a yorumunu yazdırıyordu.
İşi bitti, bize "gecenin bu saatinde hâlâ neden çalışıyorsunuz?" diye sordu.
O günlerde gazetedeki işimizin dışında, dışarıya yaptığımız bir dergiyle uğraşıyorduk.
Dergiyi bizim gazete basacaktı ve biz bu işten ek bir gelir sağlayacaktık.
Metin abiye anlattık.
"Peki ne zaman bitecek işiniz?" dedi.
"Sabaha kadar sürer abi" dedim.
Bir anda buz kesti, sanki hepimize acır gibi baktı, sonra "beni bana bırakın abi" dedi ve gitti.
Metin abiyi uğurladık, işe daldık.
Aradan bir ya da 1.5 saat geçmişti.
Gecenin köründe bina dışında bir oyun havası çalmaya başladı.
Ses gittikçe arttı ve çalıştığımız katın kapısı açıldı.
Önce büyük bir tepsiyle bir garson girdi içeriye.
Sonra iki tepsi, iki garson daha.
Ardından bir darbukacı.
Bir kemancı.
Bir klarnetçi.
Ve bir kanuncu.
En son Metin abi geldi.
"Makinalar stop abi" dedi.
Sonra ekledi "aç karnına çalışılmaz..Hem içeceğiz, hem çalışacağız"
Önce şaşırdık, sonra anladık.
Ve o moralle biz "Heybeli'de her gece mehtaba baka baka" , "İzmir'in konaklarını yaka yaka", "Kalamış'tan bir tatlı huzur ala ala" sabaha kadar yedik, içtik ve çalıştık.
Neden yazdım bunu?
Bugün 13 Eylül.
Metin abinin ölüm yıldönümü..
Candı.
İnsandı.
Güzel adamdı.
..Ve cennet varsa eğer, Metin abi şarap akan ırmakların yanında en güzel yeri aldı.
Saygıyla.
#metinoktay
#takipci