KOMŞULUKLARIMIZ!
Dükkânımın önünde oturmuş, Kemalpaşa Caddesinde gezen insanları izliyorum. Caddede gezen çoğu insanı tanıyamıyorum. Fikriye Abla’nın evinin yan penceresi altında oturmuş yazımı yazıyorum. Yoldan gecen misafirlerin çoğu yabancı dil konuşuyor. Kimi İngilizce, kimisi Yunanca… 1700’lü yılardan sonra bu sokaklarda Rumca konuşan ne kadar çok insan vardı kim bilir? Taş evlerin çoğunda Rum aileler oturuyordu. Bu gün ise bizler oturuyoruz.
Yunanistan’dan Girit’ten veya diğer adalardan gelen insanlar, eskiden Alaçatı’dan ayrılan ailelerin torunları veya çocukları, atalarının yaşadıkları evlerini görmeye gelenler neler yaşadıklarını onlar bilirler.
Kemalpaşa Caddesi’ndeki eski Belediye başkanlarından Yusuf Gençalp’in, evlerini Yugoslavya veya Girit, Kos, adalarından mübadele ile gelen değerli büyüklerimizin, Yusuf Akkın’nın, Süleyman Tığlı, Halil Girgin’in, cumbalı evlerini seyrediyorum. Pencere ve cumbaları mavi, duvarları beyaz badana ile boyanmış. Denizin mavisinden ve beyaz bulutlardan alınan bu renkler tam bir Alaçatı klasiği! Çağlar boyu Alaçatılılar bu mavi beyaz rengini korumuş. Bu gün de korumaya çalışılıyor.
Fikriye Abla’nın evinin güzel bir cumbası vardı. Son yıllarda evin bakımsızlığından o cumba yok oldu. Yeni sahiplerinin binayı restorasyon yapacaklarını öğrendim. Geçmiş yıllarda Fikriye Abla cumbalı evinde otururken; elinde örgü şişleri, kazak, bazen de tığla dantel örerken bizim evimin üst katı yokken tarasa da oturur, karşılıklı geç saatlere kadar sohbet ederdik. Bazı günler tarladan geç döndüğünde, Meryem Hanım’ın pişirdiği kahveyi yudumlarken, Fikriye Abla’nın memnun olduğunu yüzünden anlardık. Evde oturduğu tarlaya gitmediği bazı günler; bizlere Boşnak böreği pişirir, çayla beraber yerdik. Pişirmiş olduğu böreğin lezzetinin tadını unutmam mümkün değil! Fikriye Abla; ömrünün son yıllarını Urla’da yaşadı. Bugün evimin cümle kapısından her sabah çıkarken sanki karşı kapıdan Fikriye Abla çıkacakmış gibi bakıyorum. Ramazan aylarında biz sahura kalkamadığımız geceler bizim yatak odamızın camını yavaşça tıklatır: “Haydi çocuklar kalkın! İmsak’a az kaldı! Uyanın” diye bizi uyandırırdı.
Bazı geceler de biz Fikriye Abla’yı sahura kaldırırdık. Ne güzel komşuluklarımız vardı. Bugün bu güzel komşuluklarımızı arıyorum. Birkaç yıl önceleri geceleri cırcır böceklerinin karşılıklı ötüşlerini dinlerdik.
Sıcak yaz gecelerinde evimizin bahçesinde oturur, cırcır böceklerinin konçertosunu dinlerdik. Bu gün öyle mi? Kemalpaşa Caddesi’ndeki yeni işletmeye açılan barların çok volümlü müzikleri ruh sağlığımızı bozmuyor mu?
Bu caddede yıllardır oturan yaşlı ve küçük çocuklarımızın geleceği bizleri ilgilendirmiyor mu? Tabii ki ilgilendiriyor. Atalarımız hep beraber birbirilerine çağlar boyu saygıyla davranmışlar. Bugünkü nesillerde birbirlerine saygıyla davranmalı. Herkes yasalara uymalı. Herkes para kazanmak için mücadele ediyor. Hepimiz bir lokma ekmek için çalışıyoruz. Bir lokma ekmeği kazanmak için mücadelemizi ederken, komşunun haklarını da unutmamak gerekir.
Kalın sağlıcakla…