Saat dönmüyor ama, akreple yelkovana bak... Dönüyor!..
Ayran makinasına bak... Dibi tutmasın, yoğurt dibe oturmasın diye, dönüyor!..
Hatta, işi biraz daha büyüt!..
Mevsimlere bak... Dünyaya... Nasıl da dönüyor...
Ve bu yaşamda, döneceğine söz verip sözünü mutlak tutan tek şeye bak... Güneşe!..
Her akşam gökyüzünü sarıdan turuncuya, turuncudan laciverte, son olarak da lacivertten siyaha boyayıp giden güneşe...
Her sabah sözünü tutuyor... Dönüyor!..
Yıllar da dönüyor!..
Ama yıllar o kadar masum değil... Döndüğünde, önce büyüyorsun... Sonra, olgunlaşıyorsun... Ardından, yaşlanıyorsun... Sonra da ölüyorsun...
Yani, döndüğünde öldüren tek şey yıllar...
Son yılı yazıyor, altına doğduğun yılı yazıyor ve en basit matematik hesabını uyguluyor, çıkarıyorsun... Ve yaşın ortaya çıkıyor...
Ben, dönenlerden hiç korkmadım...
Saattle yarışarak yaşayan bir meslekte, saatten korkmadım...
Yapayalnız yaşadığım bir hayatta, dönen yıllardan korkmadım....
Çünkü dönmek; dürüst bir eylemdir... Doğaldır, ya da değildir. Ama dönmek, mertliktir.. Gerçekliktir...
Dönmeyen şeylerden korkacaksın asıl...
Asıl acı veren, yara açan, dert olan, sorun yaratan odur...
Dönmeyen şeyler!...
Giden bir sevgili, söz vermiş de olsa; dönmez mesela....
Yaş olur gözünde o “dönmeyen şey”
Ağrı olur yüreğinde... Acı olur... Hatta, yıkılış; çöküş olur, bir ömür dindiremezsin....
Akreple yelkovan dönmez... Saat durur...
Zaman akar ama, senin duran saatin sorun olur....
Ben, hep “dönen şeyler”i sevdim bu hayatta...
Ve “dönen şeyler”in halli kolay sorunlarını sevdim....
Ve hep “dönmeyen şeyler”e yandım hayatta...
“Dönmeyen şeyler" için ağladın, üzüldüm...
“Dönmeyen şeyler”in açtığı yaraları bir türlü saramadım ben...
Yıl dönüyor ya....
Üzülmeyin...
“Dönen şeyler” az biraz üzer, az biraz eskitir, az biraz yaralar belki ama...
Zarar vermez adama!..