Yahu ne Muriç’miş arkadaş... Sanki, bulunmaz hint kumaşı...
Yok, “Fatih Terim Muriç’i daha Giresinspor’dayken keşfetmiş”miş de...
Yok, “Rizespor bu paraya Muriç’i satmayıp da ne yapacakmış”mış da...
Yok, “Türkiye’nin en dinamik santraforuymuş”muş da...
Arkadaş ekranları, spor programlarını izliyorum zaman zaman; oradaki “spor yorumcularını” demeye dilim varmıyor, “futbolcu pazarlayıcılarını” bir dinliyorsunuz, ağzınız bir karış açık kalıyor...
Kendini medya mensubu olarak lanse edip de belirli bir futbolcunun belirli bir kulübe gitmesi için “mabadını yırtan” isimleri görünce insanın kanı donuyor...
Rizespor’a akıl vermeler... Muriç’in kulağını çekmeler... Galatasaray’ın ne müthiş bir kulüp olduğunu methetmeler...
Arkadaş size ne...
Size mi kaldı, Muriç’in cebine girecek paranın hesabını yapmak...
Size mi kaldı Rizespor’u “bana bak!..” nidalarıyla parmak sallayıp uyarmak...
Size mi kaldı Galatasaray’ın Muriç sevdasını altın tepside futbolseverlere sunmak...
İnanın izleyenlerin bu konudan midesi bulandı artık...
Futbolun tatile girdiği mevsimde aslında Türkiye’nin önemli bir gerçeği de ortaya çıkıyor...
Ne gazeteler, ne televizyonlardaki spor programları söyleyecek söz, yapacak haber, milletin dikkatini çekecek gerçek gazetecilik hamleleri yapamıyor...
Meşin yuvarlak, top sahası ve koşan 22 adam yoksa, spor da yok...
Basketbol yok...
Güreş yok...
Voleybol yok...
Boks yok...
Varsa yoksa 3-5 baldırı çıplağı cilalamalar, futbol adı altında evirip çevirip aynı isimleri, aynı paraları, aynı hayalleri pazarlama çabaları...
Asılı üzücü olan da şu...
Bir zamanlar, “gerçekten gazetecilik” yaptıklarına tanık olduğum, yıllanmış spor gazetecileri de bu anlamsız, renksiz ve mide bulandıran sofradan nemalanmaya çalışıyor ya, insanın inanası gelmiyor...
Nereden geldikleri belli, ekrana hangi parti referansıyla çıktıkları malum futbolcu eskilerinden söz bile etmek istemiyorum...
Fubol adına sahada da sahadan koptuktan sonra da hiçbir varlık gösterememiş, teknik adam olmayı becerememiş, bizlerin bile isimlerini unuttuğu “sıradan futbolcu eskileri”ne diyecek lafım zaten yok... Onları sığdıracak bir platform bile bulamıyorum...
Onlar bile kendileri için bir şey diyemezken, bize laf düşer mi...
Ama inanın, futbolseverler bile bu programlar, bu haberler ve bu medya yapısından soğudu artık...
Biraz ciddiyet beyler!..
Silkinin, uyanın ve bir sabah kalkıp aynaya bakın ve kendi kendinize “ben ne yapıyorum” diye sorun...
Ne o ekranlardaki suretiniz, ne gazete sayfalarındaki “hayal tacirliğiniz” sizlere yakışıyor...
Dünyanın hiçbir ülkesinde spor bu denli “futbola indirgenemez” ve dünyanın hiçbir yerinde futbol dışı başarılar bu kadar gözardı edilemez...
Spor, spordur ve spor sadece futbol değildir...
Sahi ne yaptığınızın farkında mısınız siz?..
-------------
EYVAH!.. YİNE HAKEMSİZ MHK...
Bu yazı kaleme alınırken, Futbol Federasyonu kurulları hala belirlenmemişti... Ancak futbolseverlerin merakla beklediği MHK Başkanlığı konusunda ne yazık ki, yine “siyasetin elleri”ni görüyoruz...
3-4 gündür ortalıkta dolaşan söylendi, MHK Başkanlığı’na bir kez daha Zekeriye Alp’in getirileceği şeklinde...
Bu, ikinci bir MHK felaketinden başka birşey olmayacaktır...
Hakemlikten gelmemiş bir MHK başkanıyla Türk hakemliğinin ve Türk futbolunun “refah”a çıktığı hiç görülmemiştir...
Hakem camiası, kapalı bir camiadır... Belirli ve sıkı bir disiplin, bir hiyerarşi ve derin bir bilgi içerir... Bu bilgiyi, birbirlerini eğiterek sağlarlar ve paylaşırlar...
Bir Ertuğrul Dilek, bir Hilmi Ok; ne yazık ki artık hakem camiası içinden de çıkmıyor... Ama bunun sorumlusu sadece hakem camiası değil...
Belki o camia da kendi içinden yeni Dilek’ler, yeni Ok’lar çıkarabilecekti... Ama futbola kolunu bacağını sokan siyaset, hakem camiasının bu “hocalık” sistemini bile dejenere etti...
Hedefe yürümek için “siyaset”in olmazsa olmaz olduğunu gören hakem camiasının parlak yıldızları bile doğal ve adil bir beklentiden umudu kesince, herkes hedef için siyasi oynamayı seçmemiş olsa, MHK daha ehil ve usta ellerde olabilirdi...
Ama artık umut da tükendi...
MHK eğer Zekeriya Alp’e teslim edilirse, bunu hiçbir mantıkla, hiçbir adalet kavramıyla ve hiçbir doğallıkla izah edemezsiniz...
Siyasetin eli buraya kadar girmişse, biz hakem konuşmaktan vazgeçelim... Çünkü bu mantıkla, hakem camiasından adalet beklemek de hayalcilik olacaktır...
Başkanı seçilirken “adalet” aranmayan bir kurumun “adil” olmasını beklemek hayalden öte bir şey değildir çünkü...