Beş yıl önce aramızdan ayrılan Doğan Yurdakul, aydın, onurlu yurtsever bir gazeteciydi...
‘’Düşünceleri nedeniyle’’ atıldığı Mamak, Selimiye,
Silivri zindanları vız gelmiştir.
O kumpas davalarındaki direnişi, geri adım atmayışı…
Kendisiyle müsamma ‘’Kimseye minnet etmem’’ tümcesi…
Yaşamının en çetin/zor günlerinde dimdik tavrıyla…
Ve...
Bir hukuk cinayetine kurban edilmesiyle
anımsanacaktır Doğan Yurdakul.
***
Tarih; 29 Şubat 2012.
İzmir’den 10 gazeteci, Silivri’de düzmece Ergenekon
davasından yatan meslektaşlar;
Mustafa Balbay,
Tuncay Özkan,
Ahmet Şık,
Nedim Şener,
Soner Yalçın,
Barış Terkoğlu,
Barış Pehlivan,
Müyesser Yıldız ve Doğan Yurdakul’u ziyarete gitmiştik dönemin İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı günümüzün de CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel'in çabalarıyla...
"Açık Görüş" yaptık her biriyle.
Bir kişi hariç!
Doğan Yurdakul
-hastalığı nedeniyle- o gün tahliye olmuştu!..
İç acıtan bir hadise de eşi Güngör Hanım’ın
cenazesine tutuklu olarak katılabilmesiydi.
***
Bir anekdot ile devam edelim
Usta’nın ağzından yazımıza:
‘’Eski kuşak gazetecilerden değerli Hasan Pulur
ile eskimeyen dosttuk.1974’te cezaevinden çıkmış ve
Haftalık "Aydınlık" dergisini çıkarıyorduk.
O zamanlar gazeteciler orduya hakaret
suçlarından askeri mahkemelerde yargılanırlardı.
Bu adaletsizliğe karşı bir kampanya başlatmıştık
ben de ‘Askeri Mahkemeler Gazetecileri
Yargılayamaz’ başlıklı bir bildiriyi Cağaloğlu’nda
gazetelerin yazı işlerine verip destek istiyordum.
Hürriyet’ten Nezih Demirkent’e, Günaydın’dan
Necati Zincirkıran’a, Milliyet’ten Hasan Pulur’a
gittim.
Hasan Abi ‘Tamam bir yere koyarız’ dedi,
ben çıkarken durdurdu, ‘nereye gidiyorsun,
bana bir Brejnev fıkrası anlatmadan bırakmam’ dedi.
O zamanlar Sovyetler Birliği Devlet Başkanı olan
Leonid Brejnev ile ilgili fıkralar çok ilgi görüyordu,
Hasan Abi de zaman zaman yazardı.
Ona yeni duyduğum bir fıkrayı anlatıp
bildiri dağıtmaya devam ettim.
Halkın Kurtuluşu dergisine geldiğimde,
polisler gözaltına aldı.
Gayrettepe Emniyet’in bodrumundaki hücreye tıktı.
Ertesi gün gözleri bağlı sorgudaydım.
O günkü olayı olduğu gibi anlattım, gazetelere
bildiri dağıttığımı, uğradığım kişilerin
buna tanıklık edebileceklerini, hatta Hasan Pulur’a da
isteği üzerine fıkra anlattığımı söyledim.
‘Anlat bakalım şu fıkrayı’ dediler.
Ben fıkrayı bitirdiğimde sorguculardan
kahkahalar yükseldi.
Meğer Hasan Abi o gün
köşesinde o
fıkrayı yazmış, bunlar da okumuşlar.
Tabii bize gazete verilmediği için
benim bunu bilme olanağım bulunmadığının
farkındalar.
Böylece serbest bırakıldım!
Hasan Pulur ustamızı saygıyla anıyorum.’’
***
Kırmızı Kedi Kitap’ın Sahibi Yayıncı Dostum
Haluk Hepkon şöyle bir tweet paylaşmıştı vefatında:
‘’Bizlere zulüm karşısında dik durmayı
öğreten Doğan Yurdakul’u kaybettik.
Doğan Abimiz güzel anıları bize bıraktı ve gitti.
Onu özleyeceğiz!’’
Yine hazan...
Yine hüzün...
Yine Eylül...
"Hüzündür bize en çok yakışan" yazmıştı değil mi Şair Arif Mercan ?
***
Sabah yazarı Hıncal Uluç, vefatının ardından "Hey benim gençlik dostum" başlıklı yazısında şöyle anlatmıştı Doğan Yurdakul'u;
"Ablası Sevil Yurdakul, benim okuduğum Mekteb-i Mülkiye'nin sultanıydı. Bütün okul onu 'Sevil Sultan' diye çağırırdık, zaten. Hariciyeye girmiş, Paris Konsolosu olmuştu. 2009'da kaybetmiştik sultanımızı..
Kardeşi Doğan'ı bana o tanıştırmıştı. Kızılay'da her gün iki kez en az önünden geçtiğim SAS'te (İskandinav Hava Yolları) çalışırdı. Sık sık uğrar kahvesini içerdim.. Doğan'ın ora, kafe gibiydi adeta benim için..
Sonra yollar ayrıldı, koptu.. Yarım asır geçti nerdeyse aradan..
İzmir'den dönerken gazetede haberi okudum. Benden yedi yaş küçük Doğan da gitmiş.. O rezil Fetö kumpası ile aylarını içerde geçirenlerdendi Doğan da. Hani 'Ergenekon' olduğu iddia edilen düzmece dava.. Sağlık sebepleriyle tahliye edilmese, 15 Temmuz'a kadar yatanlar arasında olacaktı kesin.
Nurlar içinde yat Doğancım.. Bu dünyayı cehennem yaptılar sana. O dünyada mekânın cennettir kesin."
****
Değerli Meslek Büyüğüm!
Tarih yazan adalet mücadelen unutulmayacaktır!
Özlüyoruz ..
Çok!..