İmbat rüzgarı; yazın, çoğunlukla Ege’de, öğle ile akşam arası, denizden karaya doğru esen rüzgara verilen addır.
Akşama doğru hafifler. İzmirli, Egeli imbatın esintisine bayılır.
Şairlere, yazarlara, müzisyenlere ilham kaynağıdır imbat.
İşte Urlalı Necati Cumalı;
“İmbatla gelen/ Sesini duyamasam/ Yüzünü göremesem/ Ya ölürsem...”
İşte Cemâl Süreyâ;
“Rüzgar pıhtısı bir imbat/ Kurşun akıtır gibi/ Geçiriyor şehrin sokaklarından/ Cüzamlı bir kıyının gözlerini…”
Müzik Grubu Kirika parçası;
“okşarken saçlarını esen imbat rüzgarı gülüşü karşı yamaç buğulu vadilerde hayalinde nağmelerin o gülen dudakları gülüşü şarkılaşır deniz köpüklerinde..."
****
Tarık Dursun K.’nın
-filmi de yapılan- önemli hikayelerindendir “İmbatla Dol Kalbim”...
1997’de yazdığı kitabı, çoğunlukla bir sahil yerleşimini anlatır bize.
“Dünün bölük pörçük anılarıyla, o anılarda hâlâ olanca tazeliğiyle yaşayan çocukluk ve ilk gençlik günlerinin, şimdi artık buruksu bir tada dönüşmüş serüvenleriyle küçük bir kenttir bu. Yaşanmış bir dönemin yitik aşkları, güçlü dostlukları ve gelecek için verilmiş ölümcül kavgaları içindeki insanlar, İmbatla Dol Kalbim'in sayfaları arasında olumlu ya da olumsuz yanlarıyla yerlerini alırlar. “
Finali şöyledir;
“Tam o sıraydı, sırtımızda ince bir serinlik duyduk. Ensemizden, şakaklarımızdan dolanıp boynumuza da inen ter kurumaya başladı. Saçlarımız dalgalandı, kaşlarımız gerildi.
Durmuş sandığımız yüreğimizin gürültüsü kulaklarımıza vurdu. Sustuk.
‘Yaşasın imbat!’ diye bağırdı atletli adam.
‘Hey çocuklar imbat çıktı, imbat çıktı!’
İlk kez pencereye gelip duran o genç kadın, Kerim’in kucağına doğru mosmor bir sardunya savurdu.
Kerim havadayken yakaladı çiçeği, acı kokusu imbatla çevremizi sardı.
İçimize çektik. Sahiden imbatlı sardunyaydı.”
****
Gazeteciydi, yazar, ozan ve sinema sevdalısıydı Tarık Dursun K.
Bır de iflah olmaz İzmir, aşığı. Foça'yı da çok severdi...
Güzel İzmir,
“onun yüreğine bastığı” sevgilisiydi!..
Kadim Dostu Hüseyin Yurttaş, “Onları Tanıdım” kitabında Tarık Dursun”dan söz ederken; “İzmir’i herkeslerde pek görülmeyen bir tutkuyla sever. Onu yazarken, kalemi adeta kanatlanır” ifadelerine yer verir.
Usta da hep şunu söylerdi;
"Ben Karşıyaka'da doğdum İzmir'de büyüdüm. Tanıklarım hâlâ Tilkilik'tir, İkiçeşmelik'tir, Mezarlıkbaşı'dır, Bayramyeri'dir, Mumcukahvesi'dir, Namazgah'tır, Yangınyokuşu'dur, Topaltı'dır, Asri Sineması'dır, Lâle Sineması'dır..."
****
İnsana bakmasını "iyi" bilendi!
Sıradan insanların yaşamlarını Türkçenin güzelliğiyle şiir tadında aktarırdı.
Yazar olma refleksini şöyle tanımlardı:
"İnsanın sorunlarına eğilen, ona kendinden de birşeyler katabilme özverisiyle yaklaşan, onu her türlü gerçeği ile birlikte kendi bilinç süzgecinden kağıt üzerine dökebilendir yazar.."
Kendisini kimin geliştirdiği, ustalığa hazırladığı yönündeki soruya da şöyle karşılık vermiştir;
"Orhan Kemal baştadır. Sonra Maupassant, Gorki, hiç kuşkusuz Çehov, Hemingway, ustalar ustası Saroyan, Steinbeck ve Şolohov elbette."
Yönü çok; namuslu sanat ve edebiyat yıldızıydı.
İnanılmaz üretkendi de. Yaşamın içinden gözlemlerini harika üslubuyla sözcüklere yansıtandır.
Doğan Hızlan'ın dediği gibi; "Döne döne, art arda, tekrar tekrar okunacak, her seferinde
yeni şeyler söyleyecek ustadır o!’’
Sinemamıza da çok büyük katkısı olmuştur; senaristlik, yönetmenlik ve eleştirmenlikle!..
****
Şiir...
Yasemin Tunç'un sorusu ve Usta Yazar'ın yanıtı;
-Tarık Bey, “Özellikle benim kuşağımın gençliğinde şiir baştacı ediliyor, hikaye ‘ikinci sınıf muamele’ görüyordu” diyorsunuz bir söyleşide. “Devr-i Alem”, 1959 yılında yayınladığınız ilk şiir kitabınızdı. Ortak bir kitaptı bu. Biraz o dönemlerdeki şairlik hevesinizden söz edelim; neydi sizi şiire, şiir yazmaya iten?
-Evet, öyle dedim. Çünkü benim kuşağımın gençlik yıllarında şiir gerçekten de baştacı ediliyordu. (Burada ‘gerçekten’ sözcüğünü kasıtlı kullanmış değilim, yine de bu parantez içinde şuna getirmek istiyorum sözü: Şairleri her zaman sevdim, şiiri de elbet. Edebiyat zanaatları arasından en çok, en üstesinden gelinmez olanın şiir olduğunu çok iyi bilirim. Nereden mi? E, ben de bir süreler kendimi şair adayı bellemiş, iyilikleri değil, kötülükleri tatışılmaz defterler dolusu şiirler yazmıştım da ondan…)
****
Kendisinden de Foça Menendi Kafe’de dinlediğim bir anekdot;
"Yılmaz Güney'in sekizinci sınıf filmlerde oynadığı yıllar.
Milliyet Gazetesi Magazin Servisi'nde çalışıyorum 'Sayfa Sekreteri' olarak.
Bir gün ziyaretime Güney geldi.
'Babacığım benimle bir röportaj yap.
Beni kral ilân et' dedi.'
'Sinemanın Kralı Ayhan Işık var' dedim.
'Ben de kralım' dedi. 'Çirkin Kralım' dedi.
Onayladım.
Röportaj; bu başlıkla çıktı; "Çirkin Kral Yılmaz Güney!.."
****
Cenazesinde ilginç bir ayrıntı çıktı Tarık Dursun'un..
Mezartaşı yazısını önceden hazırladığı;
"Dur ziyaretçi!
Bilmeden önünde durduğun bu mezar,
şöhrete doymamış bir yazara aittir.
Ey vatan gözyaşın dinsin, yetişti Tarık Dursun.
İnanın hayat bir baston ile bir bastonsuza yakışır.
Ölmem ölmem deme. Tarık Dursun bal gibi sen de ölürsün..."
Okan Yüksel
Ustam da şunu yazmıştı ardından;
“Onun senaryolarında, romanlarında İzmir’i;
bir senfoni dinler gibi dinler, bir şiir okur gibi okursunuz.’’
Murathan Mungan da; "Güzel öyküler yazdın, bıraktın, gittin" demişti.
Ne doğru...
****
7 yıl önce
-tam da bugün- hayat öyküsü bitti.
Güzellikler katarak aramızdan ayrıldı Tarık Dursun K.
“İmbatla Yüreğimize Dolan Nefes”ti o!
Bıraktığı izlere, edebiyata, sinemaya eklediği renklere saygıyla.
#TarıkDursunK
#11Ağustos2015