Tarih 29 Eylül 1998'di.
Uzun bir süredir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören şair, düşün insanı ve hiciv ustası Can Yücel taburcu olmuş, İzmir Özbek'teki evinde istirahate çekilmişti.
Medya Can Yücel'in peşindeydi.
O günlerde gazeteler ve gazeteciler arasında büyük rekabet vardı.
O yüzden bütün gazeteciler Can Yücel ile hastaneden sonra ilk röportajı yapmak için amansız bir yarışa girmişti.
Yücel ailesinin evinde telefon susmak bilmiyordu.
Sonunda Hürriyet Gazetesi İzmir bürosundaki dostlarım muhabir Nesrin Coşkun, Mine Özgüven ve fotomuhabiri Aykut Fırat randevu almayı başardı.
Büyük bir heyecanla Can Yücel'in Urla Özbek'teki evine gittiler.
Kendilerini Güler Yücel karşıladı.
Bahçede oturdular.
Biraz sonra Can Yücel geldi yanlarına.
Tedavi nedeniyle sağlıklı görünüyordu.
Ve de oldukça neşeliydi.
Çaylar içildi, sorular soruldu, fotoğraflar çekildi.
Can Yücel her soruya hiciv dolu cevaplar verirken, her cümlesinde gazeteleri düşündürüyordu.
Uzun bir söyleşiden sonra röportaj bitmişti.
Gazeteciler diğer meslektaşlarına haber atlatmanın mutluluğunu yaşarken, Nesrin Coşkun röportaj için Can Yücel'e teşekkür ederken, "Bugün benim doğum günümdü. Bu röportajla bana doğum günümün en değerli hediyesini verdiniz" dedi.
Can Yücel "hayır" dedi, “madem doğum günün, sana özel bir şeyler vermek gerek" dedi ve boş bir kağıt istedi.
Sonra kendisine verilen boş kağıda şunları karaladı.
"CÜK OTURMADI.
Ömründe çok yazı tura oynamak istedim.
Fırsat bulamadım.
Bu memlekette yazı ne gezer!
Dağ taş tuğra.
Can Yücel, 23/9/98
Özbekler"
Can Yücel'in o kağıda karaladığı bu dörtlük o kadar özeldi ki, daha önce bir yerde söylenmemiş, hiç bir yerde yazılmamıştı.
Aradan tam 22 yıl geçti.
Gazeteci Nesrin Coşkun 22 yıl önce doğum gününde Can Yücel'den aldığı bu çok değerli armağana gözü gibi baktı.
Hala arşivinde baş köşede saklıyor.