Dün gece dolunaydı.
Dolunaya her baktığımda İspanyol şair Garcia Lorca'nın mısraları gelir aklıma.
"Ay kocaman at kara.
Torbamda zeytin kara.
Bilirim de yolları.
Varamam Kordoba'ya."
Bir toprak ağasının evladı olup, çiftciyi köylüyü düşünmek her insanın harcı olamazdı.
Onun oldu.
Lorca'nın yüreği ezilenler için attı.
Endülüs'ün vicdanıydı o.
Göçmenler yurdu, nar şehri Granada'nın(Gırnata) gazeliydi.
Neruda'nın dediği gibi, o İspanya ozanlarının en sevileni, en arananı ve en ‘çocuk’ olanıydı.
Ama onun yaşadığı Granada'da "her öğleden sonra, her öğleden sonra bir çocuk ölür"dü.
Onu da öldürdüler.
1936'da Ağustos sabahında, henüz 36 yaşındayken, Franco'nun faşistleri kurşuna dizidiler.
Tüm suçu şair olmaktı.
Öldürülmeden kısa bir süre önce can dostu Salvador Dali'ye şöyle yazmıştı.
“Kumsalda çatırdayan şeylerin ve küçük küllerin resmini yaptığın zaman beni düşün. Ah benim küçük küllerim! İsmimi de resmin bir köşesine yaz ki bu dünyada hatırlanabileyim.”
İspanya ozanlarının en sevilen çocuğu nereden bilecekti Dali'nin bir süre sonra faşist olacağını.
×××
Ah bu şairler, tarih boyu ne çok çektiler.
Şimdi ajanslara bir haber düştü.
"Ahmet Telli bugün yargılanıyor."
Nedir suçu diye baktım satırlara.
Şair olmak!
"Hangi dağ efkarlıysa oradayız.
Perişan edilen her şey bizimdir."