MENÜ
İzmir 22°
Gündem Çeşme
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
ALAÇATI’DA YAŞAM’DAN KESİTLER
Ömer Önal
YAZARLAR
29 Eylül 2020 Salı

ALAÇATI’DA YAŞAM’DAN KESİTLER

1960 lı yıllar. Alaçatı Belediye’sine ait elektrik santrali vardı. Bu gün halk Pazarı kurulan dutlu caddeden yürüyerek bir kilometre sonra vardığımız. Alaçatı şehitlik parkı, yaklaşık 15 dönüm bir alanı olan yüksek taş duvarlarla etrafı çevrilmiş, içinde palmiye ağaçları, kurtuluş savaşında canlarını bu vatan için seve seve vermiş şehitlerimizin anıt mezarları. Etrafında yüzlerce çeşit çiçekler, mis gibi kokuyor. Duvarların üstüne sarılmış sarmaşıklar.

Sarmaşıkların bir kısmı beyaz bir kısmı mor renkte açmış. Renklerin güzelliğinden ve kokusundan ayrılamazsınız. Şehitlik bahçesinin yan tarafındaki Karagöz tepeye giden yol kıyılarındaki geniş hendekler dokuz köprülerden taşan sular hendekleri doldurmuş. İçinde yeşil kurbağalar, küçük büyük Kaplumbağalar, küçük kefal balıklar. Temiz suda dans ediyorlar.Sürülmemiş tarla sınırlarında deniz börülceleri. Diz hizasına gelmiş turp otları sarı filiz vermiş.

Yemyeşil mis gibi doğa kokusu. Altın dişli Mehmet yasemin, Eşşegine pulluk ve hamutu sarmış beygiri, eşşeginin arkasına bağlamış kendisi eşeğe binmiş tarlaya çift sürmeye gidiyor. Şehitlik bahçesinden Alaçatı’ya gelirken eski mezbaha önünde, Kasap İbrahim Masat, elinde çengeller, kasap Bekir Doğan, İki oğlunla beraber bir tane düve mezbahaya kesime götürüyorlar.(Beş Ali)Çitçi iki tekerlekli at arabasına kırmızı doru beygirini ziller ve rengârenk motiflerle süslemiş at arabasının tekerleklerin ve zillerin vermiş olduğu o güzel ses. Yolun sağına soluna dikilmiş dut ağaçları.

Yolun sağında bulunan tarlalar boydan boya sürülmüş tütün fidanı ocakları. Tarla kenarlarında gübre yığınları. Tütün fidanlarını gübrelemek için depolanırdı. Cemal Can amca elinde yarım metre uzunluğunda sigara takımı, sigarasını yakmış diğer elinde çapası bahçesine gidiyor. Gündüz bahçe işi akşam Alaçatı’nın en güzel Şamali tatlısını yapar çocukları akşam kahvelerde veya sinemalarda dilimi yirmi beş kuruştan satarlardı. Evimiz Elektrik santrali çok yakındı. Elektrik santralin duvarları bir metreden yükseklikte ve üstüne iki metre dikenli tel ile çevriliydi. Santralin bahçesini Makinist Sadık baba çok bakardı. Rengârenk güller, kasım patları sarmaşıklar, bahçedeki havuz masmavi, suyun rengi tertemiz. Santralin devasa bir demir kapısı vardı. Bazen elektrik motorları çalışmaktan dolayı içerdeki ısı yükseldiği vakitler sadık baba ve paraşüt İsmail ikisi beraber kapıyı ray sistemi olmasına rağmen zorla açarlardı. Elektrik motorlarının su devir dayim fıskiyelerini seyrederdik. Motorların pat pat gürültüsü hiç bitmeyen melodi gibi gelirdi bizlere.

Pazaryeri cami altındaki manav Nurtin ağa ve kardeşi Osman amca, Selanik kesreden mübadele yıllarında gelmişler, önlüksüz hiçbir zaman dükkânlarını açmamışlardır. Çok disiplinliydiler. Dükkânlarının yanında hemşerileri olan Sıtkı ağa (Özcan) küçük bir masası vardı. Masasının üstünde ayakkabı çivisi falçata kırnap ipi ve küçük bir bal mumu. Tamir olacak olan ayakkabıyı eline alır, ipin ucunu masada önceden çakılmış olan çiviye düğüm attıktan sonra ipi bir güzel mumlar sonra ayakkabı iğnesine ipi geçirdikten sonra başlardı ayakkabının sökük yerini dikmeye. Sıtkı amcanın muhabbetlerine doyum olmazdı. Yakınlarının, babalarının, Çanakkale de savaştıklarını nasıl şehit düştüklerini cümleleri tek tek gözleri yaşlı anlatırdı. Hastane’nin sol tarafında Mehmet Şenol’un kahvehanesi vardı. Mehmet ağabeyin gür sesi “ hadi beyler çay içmeyen kalmasın” diye bağırması halen kulaklarımda. Eski Belediye sinemasının yanında dükkânlar vardı. Tatlıcı Yusuf usta, Berber Ali Sarı, Terzi Yılmaz, İsmet Eserin Bakkal dükkânı. Manav Ankaralı Mustafa, Nebi Çatalbaş daha birçok esnaf vardı. Çarşı cıvıl cıvıldı. O yılların en güzel tatlılardan keşkül, Muhallebi, Hasan ustadan Kara helva, Hasan ustanın taş helvası bir başkaydı, Kış aylarında özel Hasan ustaya gider taş helvası yerdik. Hasan ustanın Önünde çizgili bir önlük. Elinde kalın ve uzun bir bıçak. Taş helvası kalıp halinde, Küçük parçalar halinde onu keser. Tezgâhta terazi terazinin bir gözünde gramlar diğer gözüne taş helvayı tartar önce yağlı kâğıda sarar sonra kese kâğıda koyar size öğle verirdi. O yıllarda yokluk vardı yoksulluk vardı. Oturduğumuz binalarda Bir ocak vardı. Bu gün adına Şömine diyoruz o yıllar adı ocaktı. Dağlardan yaptığımız odunları yakardık ocaklarımızda öyle ısınırdık. Okuldan aç dönmüşün evinde yemek için bir şey yoksa Komşuya gidilir komşudan bir şeyler istenirdi. Komşular birbirlerinden gönül rahatlığınla gönül rahatlığıyla bir şeyler isterlerdi.Son yıllarda bu kültürlerimiz yavaş yavaş yok olmaya başladı sanırım.

                

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gündem Çeşme