Hakimin biri akşam yemeği için bir aşevine gitmiş. Kendisine yemeği getiren hizmetli; hakimin elbisesine dikkatsizlikle bir damla çorba damlatmış. Bu da hakimi çok sinirlendirmiş; “Bu benim onuruma karşı yapılan bir hakarettir; seni üç sene hapse mahkum ediyorum! Muhafızlar çabuk tutuklayın bunu!”
Bunun üzerine zavallı adam, içi çorba dolu kaseyi iki eliyle tutarak hakimin başından aşağıya geçirmiş.
“Uğursuz” diye bağırmış muhafızların başı, “zaten kötü bir hareketten ceza görmüşsün, niye böyle yakışıksız bir hareket yaparak durumunu daha da kötüleştiriyorsun?”
“Bunu hakimi korumak için yaptım!” demiş hizmetli; “Eğer beni ufacık bir çorba damlası için üç seneye mahkum ettiğinizi halk duymuş olsaydı, kendisi hakkında çok adaletsiz olduğunu düşünürlerdi ve adalet yara alırdı. Fakat onun kafasına içi, dolu bir çorba kasesini geçirince, böylesi daha adil olur diye düşündüm!”
Hakim, bunun üzerine hatasını anlamış adamı serbest bırakmış ve teşekkür etmiş.
Ataları Müslüman Afgan olan, İtalya’da yaşayan Gabriele Mandel Khan’ın “İslam Bilgeliği” kitabındaki bu anlatısı, binlerce yıl önceden Socrates’in sözünü anımsatır; “Yargıcın erdemi doğruyu görmek, savunmanın erdemi doğruyu söylemektir.”
***
“Türk demokrasisi kurum, kurul ve en önemlisi bekçileriyle işler.
Misal, gazeteci program ve icraatına kesinlikle katılmadığı bir siyasinin fikir ve ifade özgürlüğü nedeniyle hapse girmesine karşı çıkarsa, gör başına neler gelir. Demokrasinin kurum ve kuralları bu büyük ihanet karşısında heyhat ki aciz kalır.”
12 Temmuz 2000 yılında Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde “Demokrasinin fazlası göz çıkarmaz “ diyen Enis Berberoğlu’na göre “her zaman güçlüye hak verene gazeteci sıfatı yakışır mı?” diye soruyordu.
Berberoğlu’na göre; “Demokrasinin fazlası bazılarına batabilir ama kesinlikle göz çıkarmaz.
Hukuk, intikam alma arzusuna göre şekillenemez.
Kavga ve dövüşü demokrasinin fazlası değil azı çıkartır, esirgenen özgürlük, birlik ve beraberliği bozar.
Yaşadık, öğrendik, öyleyse değiştirmeliyiz”
Enis Berberoğlu yıllar sonra başına gelecekleri biliyormuşçasına; “Yaşadık, öğrendik” diyordu.
Sırada son sözü var;
“Öyleyse değiştirmeliyiz”