“Biz dünyadan gider olduk
kalanlara selam olsun”
Her insan için doğal sondur ölüm çünkü hem bizim, hem bize ait her şeyin sonu ölümdür.
Bu gerçek bilinir bilinmesine de, “ölenler gül damlası / ağrısı / bırakırlar yaşama”
Yaşam “elbet biz de ölürüz” diyenlerindir.
Hepimize biçilmiş ölüm.
“Ölüm de güzeli sevmeye benzer” düsturunu şiar edinenler için; “ölüm yoktur ki, yalnızca dünya değiştirir insan.”
Cemal Süreya’ya göre, “Her ölüm erken ölümdür” ve bizi ölümler değil, çocukların, gençlerin erken ölümleri öldürür.
Elbette “ölümdür bekleriz hükmü, dünya bir duruşmadır sürer” bulut günlerinde ama her erken ölümde de “ellerimizde yüreklerimiz vurulmuş kumrular gibi” kalırız.
“Sıra gelmese bile ölümün kendisi gelir” Suat Taşer’e göre; “Kendi gelene bir şey denemez sadece kabul edilir”
Yaşlılar ölüme gider kabul, ama ölüm kalleşliğini eder gençlere gider. İşte o zaman yüreğimiz bir başka yanar kavrulur.
İşte böyle bir ölüm acısını yaşadık Engin Çelenk’te.
Gençti, beyni ile gençti, yakışıklıydı yüreği ile yakışıklıydı, güzeldi düşüncesiyle güzeldi, gül kırmadı, gönül kırmadı, sevdi, sevildi, yaşadı sevdalar içinde. Gökyüzünde parlayan bir yıldız gibi yaşamın içinde başarıları ile hep göz kamaştırdı.
Sonra bir ölüm düştü gençliğinin üstüne, koparıp aldı onu yaşamın ellerinden.
Resimlerden gülümsüyor, eserleri çalındıkça enstrümanlar onun adını fısıldıyor bize…
Ve Engin Çelenk, ışıklar içinde uyurken şöyle sesleniyordur sevenlerine “Dost kıyılara bağlayın beni / gecesi olmayan ahşap iskelenin yanına / gün be gün suya yansıyıp dursun yüzüm / sözüm söz / döneceğim bir gün / yorgun suları yükleyip sırtıma”