"İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı..”
“Beni bu güzel havalar mahvetti..”
“Hava bedava..”
“İstanbul’un ortasında bir garip Orhan Veli’yim..”
Defalarca CD’yi dinleyip, gözlerimizi kapatmış, o muhteşem duygu yüklü sese ve Orhan Veli’ye hayranlığımız artmıştı.
Müşfik Kenter...
Sesiyle hayat verdi karakterlere, seslendirdiği şiirlere, unutulmaz rollere…
Şair ne güzel demiş;
"Önce ses unutulurmuş derler ama Müşfik Kenter in de sesi unutulmaz ki canım. Sözcükleri ete kemiğe bürüdü, bir güzel insan geçti bu dünyadan!"
Çağdaş Türk Tiyatrosu'nun usta isimleri arasında ilk akla gelenlerdendi.
Sanatçı tavrı, müstesnaydı.
Tevazu simgesiydi.
Seslendirmenin de kilometre taşı!
Tiyatro Yazarı Zeynep Oral onu şöyle anlatır;
"Bence onun yeteneği ve ustalığı, içgüdüsel. İçgüdüleriyle oynuyor. İçgüdüleriyle canlandırdığı kişiye ve duruma yaklaşıyor. İçgüdüleriyle 'havayı kokluyor', soruyor, arıyor ve buluyor… Sonra canlandıracağı kişiye ilişkin 'bulduğu' bir doğruyu, bir gerçeği, yine içgüdüleriyle çoğaltıyor, büyütüyor ve onu özbenliğiyle buluşturuyor."
****
Sözleri de çok popülerdir;
“Bence artık kendinize gelin.
Çünkü parlatıcıyla aydınlanmaz gelecek, fön çekince düzelmez hayat ve fondötenle kapanmaz yaralar." diyordu Müşfik Usta.
"Üzülüyorsun, takma diyorlar. Kızıyorsun, değmez diyorlar. Boş veriyorsun gamsız diyorlar. Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar. Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar. Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar. Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar. Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar. Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen. Ölüm sana yakışmadı. Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler. "
"Bir tek ona gönderdiğin halde altına 'toplu mesaj' yazmaktır çaresizlik. "
"Dolu dolu caddelerde, tıklım tıklım kaldırımlarda elleri cebinde dolaşan kişidir yalnız ."
Hakikaten bizi bize ne güzel anlatıyordu Müşfik Kenter .
Ardından en iyi yazıyı(bana göre) meslektaşı Erol Aksoy yazdıydı;
"80’ninde ölmek, o yaşantının gerisinde duran yarattığı değerlerle ölmemiş olmak!
Tiyatro adamı Müşfik Kenter, 7 Ağustos 2012 günü aramızdan ayrılıvermiş.
Bir yerlere gitmiş de, dönecekmiş gibi.
Ne çare, bu ayrılış da unutulup gidecek yaşam önceliğinde sanatın pek gerilerde kalmış olduğu güzel Türkiye’mizde.
* * *
Müşfik Kenter oyunculuk sanatında ulaşılabilecek en tepeye varıp, orada çakılıp kalmaya “mahkum” edilmiş sanatçıların önde gelenlerinden biriydi.
Ablası, yüce sanatçı Yıldız Kenter gibi.
Ölümüne geniş yer verdi basını da, televizyonları da.
Ya yaşarken ne yaptılar!
Kurdukları Kenter Tiyatrosu can çekişip durmakta.
Anıp durdular 'Bir Garip Orhan Veli'yi yirmi beş yıl boyunca oynadı diye. Tek kişilik bir oyunla Kenter Tiyatrosu’nu yaşatmak çabasıydı o. Usta sanatçı, oynayacağı nice oyun varken, kendini tek bir oyuna bağlar mıydı yoksa.
İstanbul çekip aldı Ankara’nın bir usta oyuncusunu, geçim kaygısının çaresizliği içinde kendi hafif meşrep dünyasına doğru çekmeye uğraşıp durdu.
Tiyatro sanatına tutkunluğu ve de vurgunluğudur ki, Müşfik Kenter ne bir 'film yıldızı', ne 'dizi oyuncusu' oldu, ne de magazin haberleri içinde çalkalanıp durdu.
Ben Müşfik Kenter’in ilk sahneye çıkışını gören, sayıları gittikçe azalmışlardan biriyim.
1955 yılıydı, aylardan haziran olmalı. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın yüksek bölümünü bitiriyordu o yıl. Gelenekti, yıl sonu bir oyun sahneye konurdu sanatçılığa ilk adımını atacakların rol aldığı.
Fransız yazar Marcel Pagnol’un “Marius”unu oynadı Müşfik Kenter ve Devlet Tiyatrosu sanatçısı oldu.
Devlet Tiyatroları “altın çağı”nı yaşarken Müşfik Kenter, dört yıl sonra ablası Yıldız Kenter’le niçin Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a gidiverdi. Hiç değişmedi ki, o gün de öyleydi: İstanbul’dan yükselmiyorsa bir ses, Türkiye duymazdı ki!
Kenter Tiyatrosu’nun, kalıcı sahnesiyle yaratılmasının altında bu gerçek yatar.
İki kardeş Yıldız ile Müşfik’in, İstanbul’un ve giderek Türkiye’nin tiyatro sanatına onurlu bir yücelik getirdikleri bir gerçektir.
Ve ne çare, bir oyunun son perdesini kapar gibi Kenter Tiyatrosu da eski günlerine perde çekmiş gibidir.
Müşfik Kenter, Türkiye’nin sanatçısıydı. Ülkesine bağlı kalıp yaşamış olsa da, o usta, bir “dünya sanatçısı” olmaya değerdi.
Diyelim yine... 80’ninde ölmek, o yaşantının gerisinde duran yarattığı değerlerle ölmüş olmak değil ya!"
****
Tiyatro, şiir ülkesi insanıydı Müşfik Kenter.
Bazı insanlar ölür ama ölüm adlarını,duyulan sevgiyi öldürmez! Kalp atar gönülde çoğalırlar!
Vefatının 9. yılında sevgi ve özlemle.
Sanata bıraktığı izlere saygıyla.