Yazar ve düşünür Cemil Meriç der ki;
"Samimiyet öyle bir dildir ki; kör de görür, sağır da duyar."
Ne kadar doğru bir söz bu.
Çünkü samimiyete tarif gerekmez.
Ayan beyan ortadır, samimiyet.
Biliyorsunuz, üç gün önce gazetem Haber Hürriyeti'nde bir yazı kaleme alıp, UKKSA yönetimine bazı sorular yöneltmiş ve samimi olmaya davet etmiştim.
Bunlar bir yıl önce dile getirdiğim soruların aynısıydı.
Konu geçen yıl akademinin bahçesinde saldırıya uğrayan kadın heykelleri idi.
Aradan 16 ay geçmesine rağmen saldırının üstündeki sis perdesi kalkmamıştı.
Sanki gizlenen bir şeyler vardı ve yöre halkı zan altında kalmıştı.
Öyle ki, Betçe'de yaşayan ve halkla içiçe olan müzisyen Fuat Saka o günlerde şu yorumu yapmak zorunda kalmıştı.
"Bu coğrafyada yaşayan insanların töhmet altında bırakılmaları güzel değil. Bir sanat kurumunun galiba en azından bu coğrafyada yaşayan insanlara aydınlatıcı bilgi vermesi gerekir."
Sadece Fuat Saka değildi serzenişte bulunan.
Tiyatro sanatçısı Şebnem Sönmez gibi çok sanatçı, aydın ve yöre halkı bu konuda UKKSA yönetimini eleştirmişti.
Özellikle de akademiye gelen üniversiteli genç yontucular ve ressamlar.
Onlarca insan.
Bunun üzerine ben de UKKSA yönetimine çok kişinin sormak istediği soruları yöneltmiştim.
(https://www.haberhurriyeti.com/makale/3333169/sedat-kaya/heykel-saldirisinin-ardinda-neler-var)
Aradan bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen sorular yanıtsız kalmıştı.
Hafta başında UKKSA'nın 8 Ağustos'ta düzenleyeceği "Kadına Yönelik Şiddet" konulu etkinliğe, başta Datça Kadın Platformu olmak üzere bir çok kadının katılmayacağını öğrenince, nedenlerini araştırdım ve duyduklarım doğrultusunda tekrar bir yazı kaleme aldım.
Kadın heykellerine yapılan saldırıyı detaylarıyla kamuoyuna açıklayamayan bir kurumun "Kadına Yönelik Şiddet" konulu bir etkinlik düzenlemesi bana çok samimi gelmemişti.
(https://www.haberhurriyeti.com/makale/5074051/sedat-kaya/kadina-yonelik-siddet-ve-samimiyet)
Yazı yayınlandıktan yarım saat sonra kendisinin UKKSA Sanat Direktörü olduğunu söyleyen Emine Özkarslıoğlu telefonla aradı.
Sanki UKKSA yönetim kurulu adına konuşuyordu.
Bir yandan mahkeme tehditleri savururken, bir yandan da işten kovulan personel hakkında burada dile getiremeyeceğim kadar çirkin suçlamalarda bulundu.
İşverenini 68 kuşağının önderlerinden biri olarak tanımlayan Emine Özkarslıoğlu'nun, işten atılan personeli sapıklıkla suçlaması sanki akıl tutulmasıydı.
Çünkü o kelimeleri söylemek, olay gerçek olsa bile bir kadına hiç ama hiç yakışmadı.
Emine hanım telefonu "mahkemede görüşürüz" tehditiyle kapattı.
Güldüm.
Ama işten atılan personel ile ilgili kullandığı kelimelere çok üzüldüm.
Üzüldüğüm bir konu daha vardı.
Emine Özkarslıoğlu'nun benden önce ressam İbrahim Çiftçioğlu'nu telefonla arayarak, "Sedat Kaya'yı sen mi yõnlendiriyorsun?" diye akıl tutulması bir soru yönettiğini öğrendim.
Bir sanat direktörü beni tanımayabilir ama ülkemizin en iyi ressamlarından, hayatı mücadele ile geçmiş İbrahim Çiftçioğlu'nu nasıl tanımaz?
Çiftçioğlu'nun söyleyeceği bir şey varsa, direk kendisinin söyleyeceğini nasıl bilmez?
Bu ulusal çaptaki bir sanatçımıza en büyük saygısılık değil midir?
Pes.
Neyse..
Dün akşam saatlerinde arkadaşlar aradı.
Emine Özkarslıoğlu bu kez Datça Havadis Gazetesi'nde ismimi kullanmadan uzun bir yazı kaleme alarak, şahsıma bazı suçlamalarda bulunmuş.
Sıradan ve üstten bakıcı bir dille yalan yanlış ifadeler kullanmış.
Yazı kurumsal bir dil içermediği ve UKKSA'nın kurumsal sayfasında yayınlanmadığı için ciddiye almıyorum. (http://mobil.datcahavadis.com/haber/kadina-yonelik-siddet-ve-samimiyet-uzerine-sorular/2261/ )
Ancak bazı söyleyeceklerim var elbette.
Sayın Emine Özkarslıoğlu.
Daha önce gazetecilik yaptığınızı söylemiştiniz.
Yazınızda da bol bol gazetecilik dersi(!) verererek, beni araştırmadan, soruşturmadan yalan ve kasıtlı haber(!) yapmakla eleştirmişsiniz.
Yazım için defalarca "haber" ifadesini kullanmışsınız.
Oysa, bir gazeteci haber ile köşe yazısı arasındaki farkı ayırt edebilecek düzeyde olmalıdır.
Maalesef siz ayırt edemiyorsunuz.
Anlatayım.
Haber, güncel ve ilginç bir olayın olabildiğince sade ve gerçeğe uygun bir biçimde sunulmasıdır. Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden ve kim sorularının yanıtlarıdır.
Köşe yazısı ise yazarın düşünceleri ve görüşleridir.
Benimkisi bir haber değil, bir köşe yazısıydı.
Bir hüküm, bir suçlama yoktu.
Yönelttiğim sorular, Datça'da büyük tepki toplayan heykellere saldırı ile ilgili Fuat Saka gibi sanatçıların, aydınların ve yerel halkın merak ettiği sorulardı.
Siz soruları yanıtlamak yerine, kendinizi övüp, işten atılan personeli çocukluğundan gençliğine, giyiminden kuşamına kadar aşağılayıcı bir dille suçladınız.
Yakışmadı.
Sayın Emine Özkarslıoğlu.
Datça'daki kadınların benim yazımdan sonra bölündüğünü yazmışsınız.
Gözlerime inanamadım, tekrar tekrar okudum.
Bir kadın, Datça'daki kadınları nasıl bu kadar küçümseyebilir?
Datça'da bir yazıyla fikrini değiştirecek kadın var mı?
Sedat Kaya yazdı diye bölünecek bir kadın inisiyatifi olabilir mi?
Bu sözleriniz yıllarca her platformda kadının özgürlüğü için mücadele veren onlarca kadına haksızlık değil mi?
Böyle düşünen birinin düzenlediği "Kadına Yönelik Şiddet" etkinliği samimi olabilir mi?
Sayın Emine Özkarslıoğlu,
Yazarın dediği gibi; samimiyet öyle bir dildir ki; kör de görür, sağır da duyar.
Telefonu yüzünüze kapattığımı yazmışsınız.
Samimiyseniz, şu mahkeme tehditinizi hayata geçirin lütfen.
Datça küçük yer.
Kim samimi, kim değil herkes görsün.