Ege ve Akdeniz'in kucaklaştığı bu kadim topraklarda binlerce yıllık bir hikayedir bu.
Mitolojiktir.
M.Ö. 2'nci yüzyılda yaşayan yazar Longus'un "Daphnis ve Chloe" isimli romanına konu olmuştur.
Knidos'u soymaya gelen Sir Charles Newton bu hikayeyi Mehmet Çavuş isimli bir köylüden dinlemiş ve çok etkilenip, anılarında bile yer vermiştir.
Şõyledir hikaye.
Çok çok eski zamanlarda biri kız, biri erkek iki kardeş koyunlarını otlatmak için dağlara çıkarlar.
İlkbahar güneşinin ve temiz havanın çekiciliğiyle, koyunlar otlarken, onlar da oyuna dalarlar.
Gülerler, zıplarlar, düşerler, kalkarlar.
Birara oyun bitip, arkalarına döndüklerininde koyunlar kaybolmuştur.
Panik içinde dere tepe her yerde koyunları ararlar ama bulamazlar.
Artık güneş batmak üzeredir.
Aramaktan yorgun düşmüşlerdir.
Birden korkuya kapılırlar.
Eve döndüklerinde ne diyecekler?
Kendilerine güvenip sorumluluk veren anne ve babalarının yüzüne nasıl bakacaklar?
Üzüntüden ikisi de birer kumru kuşuna dönüşür.
Gökyüzünde uçup koyunları ararlar.
Kız kardeş acıyla bağırır.
"Koyunları gördün mü?"
Erkek kardeş üzüntüyle cevaplar.
"Görmedim!"
Derler ki, o gün bu gün kumruların birbirlerine "guuu guk, guuu guk" diye seslenmelerinin nedeni budur.
*. *. *
Bu sabahın ilk ışıklarıyla birlikte iki kumru belirdi gökyüzünde.
Sanki Daphnis ile Chloe'nin torunları vardı karşımda.
Biri erkek, biri dişiydi.
Öylesine bir sevgi gösterisi yaptılar ki, hayranlık duymamak elde değil.
Havada birbirleriyle sarmaş dolaş oldular.
Birbirlerine kur yaptılar.
Bazen biri kaçıyor, diğeri kovalıyordu.
Bazen havada öpüşüyor, havada koklaşıyorlardı.
Dakikalarca seviştiler.
Sonunda dişi bir elektrik teline konunca çiftleştiler.
Ayrılık vakti geldiğinde dişi seslendi.
"Guuu guk!"
Erkek cevapladı.
"Guuu guk!"