Dünyanın kıskandığı liderimiz, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce “... 24'ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz" demişti.
Gerçi “şunla bunla” sözünde bir açıklık yoktu ama halkımız leb demeden leblebiyi anlamakta çok mahir olduğundan bu sözlerin pahalılık, işsizlik, yoksulluk, kurlardaki yükselme gibi anlamlara geldiğini hemen anladı, nitekim mevzuuyu iyi anladığını göstererek yetkiyi verdi.
Yetkiyi alan “ekonomist” liderimiz söylediği gibi derhal uğraşlarına başladı ve netice olarak 24 Haziran 2018 tarihinde % 17.75 olan Merkez Bankası faiz oranı bugün itibariyle % 15’e indi. Söz verdiği gibi faizde %2,75 oranında bir başarıyı sağlamış oldu.
Lakin 24 Haziran 2018 tarihinde 4,78 TL olan dolar bugün itibariyle 12.84 TL’ye, 372 TL olan çeyrek altın 1.193 TL’ye yükseldi. (Yazımı gazeteye gönderdikten sonra yükselmediyse:)) O zamanki işsizlik oranı ile bugünkü oranı kıyaslamak bile istemem. Enflasyon oranlarına gelince o tarihte %20 olan enflasyon TÜİK verilerine göre bugün %19.89 olmuş, görünüşte %1’lik bir başarı gibi ama gerçek enflasyonun %40 civarında olduğu bilinen bir gerçek. Nitekim iktidar daha geçen hafta bu yıl için harç ve cezalara %36,2 oranında artış getirmekle aynı zamanda bu yılki enflasyonun en az %36,2 olduğunu da kabul etmiş oldu. Yani enflasyonda bırakın inmeyi neredeyse iki katı artış var.
Taa 1970’lerde yağ, çay, tüp gibi çeşitli malları sağlamadaki yokluk ve kuyrukları bir türlü unutamayan reis sevdalısı sayın ahalimiz “dolardan bana ne, benim dolar borcum yok, ben hep 50 TL’lik benzin alıyorum, doğal gaz zammı bana değil sanayiciye gelmiş, köprü ve otoyollardan geçmiyorum, altınla işim olmaz...” demekte ama;
Güzel kardeşim doğal gazına zam yapılan sanayici dün sana kilosu 12 lira olan Ayçiçek yağını bugün 19 liradan, 25 lira olan peyniri 60 liradan satıyor. Yapılan zammın faturasını ödeyen sensin. Bak dolar yükseldi, akaryakıta her gün zam geliyor, çünkü akaryakıtı dışardan dolar karşılığında alıyoruz. Akaryakıtla birlikte her şeye zam geliyor. Ayrıca son zamanlarda samandan tut, yemine, ilacına, nohut ve mercimeğine kadar her şeyi dışardan ithal ediyoruz. Bunların parasını dolar olarak ödüyoruz. Dolar yükselince bu mallar da pahalanıyor ve sen bu malları daha pahalıya alıyorsun. Ceremesini sonunda yine sen çekiyorsun yani.
Reis, bu hastaneler, köprüler, yollar, tüneller için cebimizden beş kuruş çıkmadı üstelik 25 sene sonra da devlete geçecek diyor hemen inanıyorsun. Bir bakan; “Benim milletim zekidir, parasına bakar, paralı yol pahalı geliyorsa parasızdan gider.” diyor, inanıyorsun. Sorgulamıyor, kıyaslamıyor, neticelerini göremiyorsun. Bak güzel insan, müteahhitler bu köprüleri, yolları, hastaneleri yaparken devletle sözleşme yapar. Yapılan sözleşmelerde devletimiz bize danışmadan bu insanlara geçiş veya hasta garantisi vermiş. Yani demiş ki bu yollardan yılda mesela iki milyon araç geçer, geçmezse ben sana parasını ödeyeceğim. Sen geçmediğinde ve senin gibi zeki insanlar geçmediğinde bu parayı devlet ödüyor, yani yine sen ödüyorsun.
Netice olarak dünyanın kıskandığı liderimiz dini gerekçeleri de bahane ederek, Merkez Bankasına talimat vermek suretiyle faizi %2,75’e indirdi indirmesine ama halk, işsizliğin ve pahalılığın altında ezilmekte...
Bir zamanlar yakışıklı bir delikanlı varmış, ancak bu gencin sırtında hafif bir kamburu bulunmaktaymış. Gencin kamburu, çevrede alay konusu olduğundan, gencin babası oğlunu bir hacamatçıya götürmüş.
Oğlunu gösterip, “Bu kamburu iyi edebilir misin?” demiş.
Hacamatçı; “Kamburu düzeltirim, genç kalsın, siz gidin, yarın gelir alırsınız.” demiş.
Genç çocuğun babası ayrılınca, Hacamatçı, gencin ellerini ve ayaklarını bağlamış, ağzını da bir tıkaç geçirerek, genç çocuğu yere yatırmış, üzerinede düz bir tahta, tahtanın üzerine de bir çok ağırlık koymuş. Genç çocuk ah çekip, bağırmaya başlamış ama Hacamatçı, onu duymamış bile...
Ertesi gün genç çocuğun babası gelmiş. Bakmış oğlu yerde boylu boyunca uzanmış, kamburu da düzelmiş. Büyük bir heyecan içinde yanına varmış, yüzünü çevirmiş. Genç çocuk da ses seda yok. Oğlunu bağrına basan baba ölmüş, diye haykırmış.
Hacamatçı gayet pişkin bir şekilde; “Ben size kamburu iyi ederim dedim, ölmemesi için söz vermedim. Sözümü tuttum kamburunu düzelttim.” demiş.
Kıssadan hisse; Bir kişinin bir faiz inadı uğruna, bu kadar acı çekmeye değer miydi?
Ne demişti reis “Dünya beşten büyüktür.”
Eeeee 85 milyon birden küçük mü?