Annem çok güzel yapardı…
Kuru köfte…
Haşlanmış yumurta…
Taze ekmek…
Yerken boğazıma yumruk gibi tıkanıncaya kadar bayılırdım… Öyle lezzetli gelirdi çocuk dünyamda…
Ne zaman 1 Mayıs gelse, annemin kuru köftesi düşer aklıma…
Yerleştirirdi çantaya ve ben önce okula, oradan pikniğe giderdim…
İlkokuldayken ben…
1 Mayıs…
Bahar Bayramı’ydı…
Ve okullar öğrencilerini baharı karşılamaya kırlara götürürdü…
Yeni yeşilin ezilmemiş kokusu burnumuzda, minik papatyaların boyası pantolonumuzda dönerdik eve…
O gün 1 Mayıs’tı ve yeniden doğuştu…
Yeni bir mevsim, yeni duygular, yeni çiçekler, yeni kuşlar…
Her 1 Mayıs kutlamasında çocuk yüreğimde oradaydım… Kırda!
* * *
Üniversiteye İstanbul’a gittim…
İlkokuldan o yıla kadar, unuttum 1 Mayıs’ı… Baharlığını da unuttum, kutlamayı da… Kırları da…
Sonra hatırladım…
Bir pazar günü… 1977’de…
Beşiktaş’ta trafiğin “mıh” gibi çakıldığı bir pazar sabahında, önümdengeçtiler…
Bayrak bayrak… Sıra sıra geçtiler… Marş marş… Emek emek geçtiler…
Hepsini gördüm…
Taksim’e gidiyorlardı…
O gün önümden hepsi geçti… Geri dönenleri de dönmeyenleri de…
Hangisiyle göz göze geldiğimi, hangisini hatırlamam gerektiğini bilmeden baktım… O baktıklarımın onların “son bakışı” olduğunu bilmeden baktım…
Sonra?..
Sonrasında kulağımda saatler süren mermi sesi…
Dinmek bilmedi, bitmek bilmedi…
Beşiktaş’a uzaklığı kuş uçuşu 300 metre olan Taksim Meydanı’nda yaşanan TEK TARAFLI muharebeyi, TEK TARAFLI can pazarını göremedim, ama dinledim…
Çığlık duymadım… Slogan duymadım…
Kulağımdaki tek ses, mermi sesiydi…
Biraz önce önümden bayrak bayrak, marş marş gidenler, son duraklarına gittiklerini bilmeden gitmişlerdi…
Dönemediler…
Ne evlerine, ne baharlarına ne bayramlarına…
Ben de dönemedim o günden sonra çocukluğuma…
Ben de dönemedim o günden sonra çocukluğumun baharına…
Kim çaldıysa bunları bizden haram olsun!