(...)
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki…"
Böyle biter şiiri, "33 Kurşun Ahmed Arif'in.
Peki
sonra ne olur?
Bakın nasıl anlatıyor?;
"33 Kurşun” şiiri yüzünden geldiler götürdüler beni.
Gece sabaha kadar dövdüler.
“Oku” dediler, okumadım.
1950 ya da 1951 yıl.
Ankara’da üniversite öğrencisiydim.
Şimdi Atatürk Spor Salonu var ya, o zaman spor salonu yok, stadyum berilere kadar geliyor. Antrenman falan yapıyor çocuklar orada.
Çevresi tellerle gerili. Dövdükten sonra o tellerden aşağıya attılar beni. Orada öylece kalmışım.
Sabah çöpçüler gelip buluyorlar. Sokak köpekleri gelip gelip kokladılar beni. Ödüm koptu, ölü sanıp yiyecekler diye. Acıyıp oradan çıkarıyorlar. Bir taksi çağırıyorlar. “Paran var mı oğlum?” diyorlar, 'Var' diyorum. Ve eve gelip bir hafta yattım.
Kaldığım yer han gibi bir yer. 20-30 odası var. Ev sahibim 'Mebus Hatçe' derler bir kadıncağız. Çok hoş bir kadındı. Bana çorba getirdi içemedim. Komşular arasında garsonlar, bıçkınlar, lümpenler var. Bir bu kadın acıdı bana, komşuları azarladı. Üniversitede okuduğum için seviyordu beni herhalde, koruyordu. Ancak bir haftada kendime gelebildim. Bir hafta sonra sokağa çıkabildim.
Hiç kimseye de anlatmadım bu olayı.
En yakın arkadaşlarıma bile…"
****
..
Rüya, bütün çektiğimiz
Rüya kahrım
Rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu
Bir mısra boyu maceram.."diyendir
Ahmed Arif.
"Diyebilirim ki harf-harf, hece-hece yazdıklarımın hesabını vermiş, bu uğurda örsteki demir gibi dövülmüş, ezilmişim." yazandır
Ahmed Arif.
****
"Körsem,
Senden gayrısına yoksam ,
Bozuksam ,
Can benim,
Düş benim,
Ellere nesi ?
Hadi gel ,
Ay karanlık..."demiştir
Ahmed Arif...
****
Oğlu Filinta doğduğunda bu satırların yazarıdır Ahmed Arif;
"Yaşamımda en büyük sevinci baba olduğum gün duydum.
İnanır mısınız tam 2 yıl oğlumun nüfus kağıdını cebimde taşıdım.
Cebimdeki sanki dünyanın en zengin cüzdanıydı.
Oğlum olmuştu!
Oğlum Dünya'nın en güzel güvercini.
Dünyanın en güçlü silahı!.."
****
"Yaşamım boyunca hakkı aradım; ezilenin ve güçsüzün yanında durdum.
Memleketlilerim sömürülmesin, memleketlilerim kullanılmasın, memleketlilerim ölmesin diye konuştum.
Eşitlik için yazdım, eşitlik için söyledim, eşitlik için dayak yedim, eşitlik için sövdüm. "diye haykırandır
Ahmed Arif...
****
"Adiloş Bebe"de bir isyan bayrağıdır Ahmed Arif;
"Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…"
****
"Leylim Leylim"ine,
aşkını
“…
Kendine iyi bak.
Bir daha hiçbir ana doğurmaz seni.
Bir daha hiçbir cihan bulamaz seni.”yle dillendirendir o!..
****
"Hasretinden Prangalar Eskiten" Ahmed Arif!
"öyle yıkma kendini,
öyle mahzun öyle garip"
Ahmed Arif!
Bugün
95 yaşında...
İyi ki doğdun,
iyi ki bu topraklardan geçtin güzel insan...