Fuat Süreyya Oral,
1934 yılında Velid Ebuzziya'yı(Tasvir-i Efkâr, Tevhid-i Efkâr ve Zaman gazetelerini yayımlamış ve başyazarlığını yapmıştır. )
ziyaretinde gazeteci olmaya karar verdiğini söyler,
kendisine basın tarihiyle ilgili kaynak önermesini ister.
Aldığı yanıt oldukça anlamlıdır;
"Ne tarihi?
Bu mesleğin tarihi yoktur, olacaksan bunun için gazeteci ol!"
Evet!
Gazetecilik, diğer pek çok özelliğinin yanı sıra tarih bilimiyle ilişkisi yönünden de diğer mesleklerden ayrılır.
"Gazetecilikten başka işi olmamış gazeteciler", haberleriyle, fotoğrafları ile gelecekte yazılacak tarih yazımının adeta günlük notlarını kaydederler.
Bir başka deyişle "çağdaş vakanüvislerdir."
İlk elden tanıklık ederler hadiselere.
Binbir tanıklık biriktirirler...
"Gabo" diye bildiğimiz Kolombiyalı Gazeteci-Yazar
Gabriel Garcia Marquez ne güzel söylemiştir;
"Gazeteci, yaşadığı çağın tanığıdır!.."
****
"Gazeteciyim ben, duyduğumu,
gördüğümü yazarım.
Yediğim ekmeği,
aldığım parayı çalmamış olmak için,
doğruyu duymak,
gerçeği görmek zorundayım.
Ben sustum mu 'korkuyorum' demektir.
Çirkin olan bu!
Ama bugün fıkrasını yayınladığımız adam,
iki haklı çıkışması,
üç yerinde eleştirisi yüzünden yarın cezaevini boylayacaksa, korku düpedüz içime girmiştir.
Ben işsiz kalmamalıyım.
Ben işimi namusumla gördüğüm için belâya çatmamalıyım.
Beni dokuz köyden kovmamalılar!"
Bu satırlar,
gazeteci yazar ve şair "Edebiyatın Kaptanı"
Attilâ İlhan'ın
''Kurtlar Sofrası" romanındaki gazeteci kahramanına aittir.
(Yazar romanı,
1954 Mayıs'ında kaleme almaya başlayıp, 1961 Eylül'ünde bitirmiş ve 1963'te yayımlamıştır.
Roman yolsuzlukları araştıran gazeteci Mahmut Ersoy'un çabalarını, devamında öldürülüşünü ve kız arkadaşı Ümid'in olanlar hakkında esrar perdesini kaldırma çabalarını anlatır.)
Bu sözlere, hepimiz katılırız değil mi?
****
İşte
Hasan Tahsin,
Sabahattin Ali,
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Metin Göktepe, Hrant Dink gibi...
Ve daha nice değerli gazeteci, yazar, meslektaşımız...
O romandaki gibi...
Doğruların peşinden koşmuşlar...
Satmadıkları kalemin onurunu korumuşlar...
Bu sebepten dolayı hayattan koparılmışlardır.
Zindana atılmıştır.
Bugün dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olarak ülkemiz görülmektedir.
****
Türkiye’de; Eski’si, Yeni’si farketmez;
gazetecilik hep zor iştir.
Çileli meslektir!
Oysa basın özgürlüğü demokrasinin
ön koşulu değil midir?
Gazetecilik;
kamuoyu oluşturmak,
düşünce özgürlüğünü, eleştiri hakkını
köreltenlerle mücadele değil midir?
Bu mücadeleyi verenler gözaltı, işkence, davalarla karşılaşmıştır.
Acıdır; halkın toplumun haber alma özgürlüğü için direnen, istenileni değil doğruyu yazan(sayıları az da olsa) haysiyetli gazetecinin hep en yakınında olmuştur hapislikler, sürgünler, tehditler, baskı, sansür...
113 yılda 67 meslektaşımız katledilmiştir hakikatin peşinde ; bu uğurda...
( Serbesti Gazetesi yazarı Hasan Fehmi’nin katledildiği 1909'un 6 Nisan’ı, Türk basın tarihine “Öldürülen Gazeteciler Günü" olarak geçer )
****
Meslektaşlarımızı, hayatını kaybeden bütün gazetecilerimizi, 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler Günü'nde
Bekir Coşkun Ustamız'ın şu sözleriyle
- saygı, sevgi ve rahmetle - anıyorum;
" Gazetecinin kaleminin mürekkebi alınterinden,
diğer kısmı, şeref-haysiyet-onur alaşımındandır.
Kırılır ama satılmaz!.. "