“Ne o gazetecilik heyecanı var, ne o meslek ilkeleri ve geleneği var, ne de o ağabey-kardeşlik ilişkisi. O eskilerde başka iş yapmayan gazete patronu artık bin kollu ahtapot. Her taşın altından bir tüccar şeklinde çıkıyor. Artık işverenle birlikte tüm gazetecilikten geçinme ve başka iş yapmama perhizi tarihe karışmıştır. Devletçiliği yavaş yavaş bırakan Türkiye bir devlet itibarı olan gazeteciliği şimdilerde ayrıcalıklı bir meslek olmaktan çıkarıp alelade bir vatandaş işi yapmıştır.”
Bu satırlar "spor yazarlığının ustalarından" İslam Çupi'nin...
Yıllar yıllar önce kaleme alınmış, gazeteciliğin "plazalara kapatıldığı" Turgut Özal'ın ANAP iktidarı günlerinde kaleme alınmış bir yazı.
Bugün gazeteciliğin görünen yüzünü; o günlerde bir kaç cümle ile anlatıyor Çupi...
Daha doğrusu "bir tokat" gibi vuruyor anlayanın yüzüne!..
X
Konuyu geçtiğimiz günlerde Sevgili Sedat Kaya gündeme getirdi...
Kaya, "Spor medyası ve pis kokular" başlığı altında kaleme aldığı yazılarda, "bugün spor medyasını bir çıkar grubu yönetiyor. Bunu herkes biliyor ama dile getiremiyor" diye yakın bir dostundan gelen bilgileri paylaşıyor; "spor gazeteciliğinin" geldiği son noktayı sorguluyor...
X
Konunun ayrıntılarını aşağıdaki açıklamalardan alıyoruz:
“Türk futbolunun başlıca sponsorlarından biri, bir tanıtım ve reklam şirketine milyarlarca lira veriyor. Bu şirket bazı gazete ve televizyonların spor müdürleri ile bazı yorumcularına her ay maaş öder gibi para ödüyor. Ayrıca onları sık sık yurtdışı seyahatlere gönderiyor, uçaklarda sürekli business class uçmalarını sağlıyor. Bazen tatillerini bile bu şirket yaptırıyor. Böylece medyada bir güç odağı oluşturuldu. Bu güç odağı federasyona, kulüplere istediği isimleri yerleştirebiliyor. Kendilerine yakın olan teknik direktörlerin istedikleri kulüpte görev almasını sağlayabiliyorlar. FETÖ’nün yıllarca yaptığı gibi kendilerinden olanı yükseltirken, olmayanı sistem dışı bıraktırıyorlar. Bunları güçlü algı operasyonlarıyla yapıyorlar. Hemen hemen aynı manşetleri atıp, aynı insanları övüyorlar, ya da hedef gösteriyorlar. Böylece kamuoyu oluşturuyorlar. Galatasaray’da Tudor’un gittiği günlerdeki gazete manşetlerine ve sonrası olaylara iyi bak. Bunu spor camiasında çok kişi biliyor ama dile getiremiyor. O yüzden de bu kravatlı mafya Türk futbolunda istediği gibi at koşturuyor.”
X
Her şey net ve açık ortada...
Konuda anlaşılmayacak bir şey yok...
Ayrıntılarda, TFF'de görev yapmış Serdar Güzelaydın'ın adı geçiyor. Ve bu kişinin gazetelerin spor müdürleri ile olan ilişkisini Bilgin Gökberk 10 yıl önce Milliyet'teki köşesinde yazmış!..
Yani ilişkiler yeni değil!
"Güzel" ilişkiler yıllar geçtikçe gelişiyor...
Güzelliğe güzellikler ekleniyor; çember büyüyor!
Kendilerinden olmayan bir gazeteye operasyon bile düşünülüyor!
Gelinen nokta budur!
X
Geçmişte "Spor Sayfaları Spor Yazarlarının Olmalı" bildirisiyle TSYD'yi önlem almaya çağıran imza kampanyasının düzenleyicilerinden biri olarak...
O günlerde Sedat Kaya ile yaşadığımız bir çok olayın, karşılaştığımız zorlukların bıraktığı izlerden olsa gerek, okuduklarıma şaşırmadım!
Üzüntüm yitip giden gazeteciliğe, spor gazeteciliğine oldu!
Futbolcu-hakem eskilerinin, eş-dost yakınlarının ve çocuklarının, beyaz eşya tüccarlarının, şirket sahiplerinin spor sayfalarına gerekli-gereksiz dolduruşuna tepki koymuş; basın tribünlerine alınmamaları için direnmiş olan bizlerin çalıştığı koşullar ile bugünü karşılaştırdığımda üzüntüm bir kat daha artıyor!
Ve siz hala yaşadığınız kentte kimi gazetecilerin (bunların içinde spor gazetecileri de var), siyasal iktidara yakın holding ve şirketlerin sahipleri-yöneticileri ile içli-dışlı oluşunu gördükçe sıkılıyorsunuz!
Hüzünle izliyorsunuz "spor gazeteciliği"nin yitip gidişini!..
X
Gidiş böyle olunca...
İş Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın konuyu irdeleyip, soruşturma açmasına kadar gitmeli...
Gazeteciler cemiyetleri, TSYD ülke genelinde kendi içlerinde öz eleştirilerini de yaparak bir hedef belirleyerek, inceleme başlatmalı; ilgili kurumları ve üyelerini uyarmalı!
Bizler, kendi içimizde ilişkiler ağını genişleterek yanlışa katılanları, ortak olanları temizlemeliyiz!
Çünkü bu ülkede en az onlar kadar "etik değerlere sahip" gazeteciler de var...
Ve onlar gazetecilik için direnenlerdir...
X
Yazıyı yine İslam Çupi'nin gazetesine "sitem" sözleriyle noktalayalım:
"Günümüz gazeteciliğinde değişim bu kadar süratli oldukça‚ gazete ve adam kalitesine dikkat edilmedikçe tepedeki insanların sayfa değişikliği ve sayfa transferini çabuklaştırmaları doğal sayılacak ama Milliyet gazetesi yazı bohçası olma niteliğinden kurtulamıyacaktır. Sporun getirdiği insan profesyonelliği öbür sahalardaki inanılmaz değişimler her gün öyle bir üst sınıra gelecek öyle yaygınlaşacaktır ki‚ önümüzdeki 50 yılda gazetelerin hepsinin konu ve başlıkları başka bir görüntü içine sokulacak‚ cerideler tedavülden kalkacaktır."