Bugün Uluslarası Göçmenler Günü imiş.
Göçmen denilince Ege ve Akdeniz’de batan botlar, tekneler geliyor aklıma.
Karanlık sularda boğulan çaresizler.
Denizin üzerinde yüzen cesetler.
Sahillere vuran bebeler.
Milyonlar sadece seyretmekle yetinirken, verilen son nefesler, biten hikayeler.
Sömürünün imdat çanları.
Bir de Medusa’nın Salı.
*. *. *
1816 yılının Haziran ayıydı.
Sömürgeci İngilizler, sanki kendi mallarıymış gibi Senegal’i başka bir sömürgeci Fransızlar’a devretmişti.
Fransız Kralı 18. Louis, Senegal’e taçlı ve 3 zambaklı bayrağı dikmek için 4 askeri gemi göndermişti.
Askerler ve asilzadeler dışında Senegal’i kolonileştirmek için götürülen yoksul göçmenler de vardı.
Gemilerden birinin adı Medusa idi.
İçinde Senegal’e yeni atanan Vali Schmaltz ile 400 insan bulunuyordu.
Kaptan Chaumereys acemiydi ve göreve kralın torpiliyle gelmişti.
Valinin de etkisiyle hızlı ama çok tehlikeli bir rota çizdi.
Gemi 2 Temmuz’da Moritanya açıklarında Arguin Kayalıkları'na oturdu ve batmaya başladı.
İnsanlık dramı da işte tam burada başladı.
Gemide herkesi yetecek filika yoktu, sadece 250 kişi binebilirdi.
Vali, kaptan ve asilzadeler yiyeceklerin büyük bir bölümünü yanlarını alarak, hemen filikaları doldurdular.
Ya geride kalanlar?
Onlar için de Medusa’nın tahtalarından bir sal yapıldı.
150 kişi bu sala bindirildi, yanlarına çok az bisküvi, su ve şarap bırakıldı.
Filikalar bu salı çekecekti.
Ancak bir süre sonra yavaşlattığı gerekçesiyle, valinin emriyle salı çeken ipler kesildi.
150 kişi kaderine terk edildi.
Ve büyük bir insanlık dramı başladı.
Önce salın kenarında bulunan 20’den fazla insan karanlık sularda kayboldu.
İkinci gün salın ortasına geçmek için çıkan kavgada 65 kişi daha can verdi.
Üçüncü gün yiyecek bitti.
Açlığa dayanamayanlar hastalanıyor ve ölüyordu.
Beşinci gün durumu ağırlaşan hastalar denize atmaya başladı.
Altıncı gün de yamyamlık.
Artık ölenlerin etleri yeniliyordu.
Yiyemeyenler intihar ediyordu.
13’üncü gün salda sadece 15 kişi kalmıştı.
Bitkin, umutsuz, bir deri bir kemik kalmışlardı.
Bazıları delirmek üzereydiler.
17 Temmuz günü Argos isimli bir Fransız gemisi tarafından tesadüfen bulunup kurtuldular.
Kurtulanların beşi kısa bir süre sonra tedavi altındayken can verdi.
*. *. *
Bugün Fransa’nın Louvre Müzesi’nde bir tablo sergileniyor.
4,91 metre uzunluğunda, 7,16 metre genişliğinde devasa bir tablo.
Adı, Medusa’nın Salı.
Ressamı Theodora Gericault.
Gericault, bu insanlık dramını dünyaya duyurmak için bu tabloyu yapmaya karar veriyor.
Önce sağ kurtulanlardan bilgi alıyor.
Boğulanların cesetlerini hastane morgunda inceliyor.
Tek tek eskizler çiziyor.
Sonra salın küçük bir örneğini yaptırarak, model olarak kullanıyor.
Ve iki yıllık bir uğraş sonrası, 1818 yılında da bu eser ortaya çıkıyor.
“Medusa’nın Salı” sadece bir tablo değil.
Sömürgeciliğe karşı bir isyan.
Kendi canlarını kurtarmaktan başka hiç bir şeyi düşünmeyen asillere karşı bir eleştiri.
Ölüm karşısında insanların ten rengine bakılmaksızın ne kadar eşit olduğunu gösteren bir kanıt.
Ve de haber niteliği taşıyan muhteşem bir sanat eseri.
Umarım, bugün Ege ve Akdeniz’de yaşanan gerçek göçmen dramlarını da sanatıyla sağır sultanlara duyuracak Gericault gibi sanatçılar olur, bu dünyada.