"Dağlar kanatlıydı eskiden
Canları istedikleri zaman
Vurup kanatlarını kalkar
Diledikleri yere konardı
Dağların bu kalkıp konması
Toprak Ananın canını yakıyor, acıtıyordu
Sonunda Tanrı acıdı da toprağa
Dağların kanatlarını kesti.
Bu kesilen kanatlar bulut oldu.
O yüzdendir bulutların hep dağlara dağlara koşması."
Mitolojiyi şiire çeviren bilge Prof.Dr. Şadan Gökovalı böyle anlatırdı dağları.
Dağlar antik çağlardan bu yana hep kutsaldır.
Çünkü yaşam dağlardadır.
Efsanelerin çoğu dağlarda doğmuştur.
Yücelik ve saygı hep dağlaradır.
Dağlar sığınaktır mesela.
Vermez kimseyi ellere.
Dağlar sevdadır mesela.
Kaçan aşıkları korur..
Dağlar inançtır mesela.
Tanrılar dağlarda yaşar, peygamberle dağlarda buluşur.
Dağlar hürriyet, umut, su ve rüzgardır.
Direnişler dağlarda olur.
An gelir marşlara konu olur.
"Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar."
An gelir türkülere söz olur.
"Oy dağlar, yalçın dağlar.
Dumanı hırçın dağlar.
Gün olur,devran döner.
Ağlayanlar da bayram eyler."
An gelir mapuslarda özgürlük umudu olur.
"Dağlarına bahar gelmiş memleketimin,
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş.
Karanfil kokuyor cigaram."
Ve an gelir isyan ateşi olur.
"Alnında yıldızlı bere,
Elinde mavzeriyle.
Çıkıp Dersim dağlarına
türkü söylemek var ya."
Tarihten, kültürden, doğallıktan nasibini almayıp bu güzel ülkeyi parsel parsel satanlar şimdi bir bir dağlarımıza saldırıyorlar.
Ayder, Kazdağları, Eşeler, Munzurlar derken sıra Latmos'da.
Madene açtılar Latmos'u.
İlk kazmayı vurdular.
Sadece doğayı katletmiyorlar.
Para uğruna binlerce yıllık kültürü de yerle bir ediyorlar.
Latmos bir aşk hikayesi barındırır eteklerinde.
Bir çoban ile bir tanrıçanın aşkıdır bu.
Selene ile Endymion'tur bu hikayenin kahramanları.
"Parıldayan ayın çevresindeki sayısız yıldızlar ışıl ışıl, gökyüzü pırıl pırıl aydınlanırken, bulutlar parça parça yırtılıp da sarp dağların doruklarında sivri kayalara iner gibidir Selene’nin yüreği."
Anadolulu ozan Homer böyle anlatır güzeller güzeli Selene'yi.
Selene Zeus'un kızıydı.
Ay tanrıçasıydı.
Latmos dağlarını(Beşparmak) o aydınlatırdı.
Geceleri Bafa gölünü ışıldatan oydu.
Bir gece yarısı Bafa Gölünün üzerinden dünyayı izlerken, bir kaval sesi duydu.
Ormanın derinlerinden gelen, dinleyeni mest eden bir kaval sesi.
O anda rüzgar durdu.
Hayvanlar, börtü böcekler sustu.
Doğa bu muhteşem konsere odaklanmıştı.
Kavalı çalan Endymion'du.
Yoksul, bir garip çobandı.
Kavalından çıkan ses, yüreğinden kopan nağmelerdi.
Büyüleyiciydi.
Selene de büyülendi.
Bir anda aşık oldu çoban Endymion'a.
Işığıyla onu sardı, tek beden oldu.
Artık Bafa Gölünde her gece Selena ile Endymion'un aşkı vardı.
Doğa her hava karardığında onların sabaha kadar süren aşkını izlerdi.
Ancak tanrılar bu işe çok kızdılar.
Nasıl olurdu da, bir tanrıça bir ölümlüye aşık olurdu.
Buna asla izin verilemezdi.
Selene'yi babası Zeus'a şikayet ettiler.
Zeus bir gece yarısı gizlice Selena ile Endymion'un tek beden oluşunu izledi.
Evet, bu aşka bir son vermeliydi.
Ama Endymion'un kavalı onu da etkilemişti.
Bu garip çobana da kıyamazdı.
Onu küçültüp, Latmos dağlarında bir ulu çınarın kovuğunda sonsuz uykuya yatırdı.
İşte o günden bu güne Selene her gece Beşparmak Dağlarında sevgilisi Endymion'u arar.
Işıltısıyla her yere bakar.
Endymion'u bulamayınca da gizlice gözyaşı döker.
Derler ki, Bafa Gölü'nün suları Selena'nın gözyaşlarıdır.
Latmos maden uğruna yok edilmeye başladı.
Kepçeler ilk ağacı söktüler yerinden.
O ağaç belki de Endymion’un sonsuz uykuda olduğu ağaçtı.
Mitolojiyi, tarihi, doğayı, yaşamı yok ediyorlar.
Aşkları, aşıkları öldürüyorlar.
Allahınızdan bulun.