MENÜ
İzmir
Gündem Çeşme
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
GÜN BATIMINDA BİR DATÇA HİKAYESİ...
Sedat Kaya
YAZARLAR
22 Ocak 2024 Pazartesi

GÜN BATIMINDA BİR DATÇA HİKAYESİ...

 

"Bir kız türeyiverdi ak köpükten.

Önce kutsal Kythera’ya uğradı bu kız,

Oradan da denizle çevrili Kıbrıs’a gitti.

Orda karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,

Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu

Narin ayaklarının bastığı yerden.

Aphrodit dediler ona tanrılar ve insanlar

Güzel çelenkli Kythera’lı da dediler ona

O adanın kıyılarına uğradığı için,

Kıbrıslı da derler orda sulardan çıktığı için."

(Hesiodos, Theoganka. Çeviri: Azra Erhat) 

 

Knidoslu da derler o kıza. Bu kent ona adandığı için.

Strabon'un ifadesiyle "yarımadaların en güzelinde, en güzel tanrıça için kurulan kent"tir Knidos.

Afrodit'in kenti.

Uygarlığın ve demokrasinin beşiği. 

 

Dostlarım, meslektaşlarım, iş arkadaşlarım Gürel Yurttaş ve Sami Gürel ile şu an Knidos sularındayız.

Alargadayız.

Arşipel'in bu berrak sularına Sami'nin teknesi Afife'yle geldik.

Ne anlamlı bir isimdir Afife.

Dürüstlüğü, saflığı, güzelliği anlatır.

Tıpkı Afrodit gibi.

Eskiden sık kullanılırdı, şimdilerde unutuldu.

Afife hanımı hatırladınız mı?

Erkek egemen sisteme başkaldıran ilk müslüman kadın tiyatrocu'ydu o.

Afife Jale.

Öyle güzeldi ki, Selahattin Pınar ilk görüşte aşık olmuştu ona. 

 

"Nereden sevdim o zalim Kadını.

Anladım sevmeyeceksin beni. Sen Nazlı Çiçek gibi." 

 

Bu mısralar onaydı.

Afrodit Knidos'a nasıl yakışıyorsa, bizim Afife de öyle yakıştı Knidos'a. 

 

Hava iyice kararmak üzere.

Yıldızların ve teknelerin zayıf ışıkları yavaş yavaş dansa başladı.

Manzara yüzyıllar öncesine götürüyor.

Ne güzel insanlar yaşamış bu topraklarda.

Ne bilgeler doğurmuş bu coğrafya.

Hepimizin bildiği astronom, matematikçi ve filozof Eudoxus'u,  döneminin en iyisi, çıplak Afrodit Heykeli ile bilinen yontucu Praxiteles'i, diğer ünlü heykeltıraşlar Skopas, Bryaxis'i , dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sastratos'u, doktor Euryphon'u ve ünlü ressam Polygnotos'u saymıyorum bile.

Önemli işler yapıp, çok bilinmeyenleri fısıldıyor Zephyrus. 

 

Mesela hemşehrimiz Antigonus.

Mezarının yanına müzisyenler şarkılarını söylesin diye bir odeon, atletler yarışsın diye bir mini pist yaptıran o Knidoslu. 

Böyle bir incelik olabilir mi? 

Hangi insan sonsuzluğa giderken mezarını ziyaret edeceklere böyle bir jest yapar? 

O mezar bugün fener yolunda duruyor hala ama ne gelen farkında, ne geçen farkında. 

 

Mesela tarihin akışını değiştirmek isteyen Artemidoros. 

Roma senatosunda Knidos'u temsil eden o cesur yürek. M.Ö 44'ün 15 Mart'ında Jül Sezar'a suikast gerçekleşmeden az önce,  Sezar'ın cebine "bunu mutlaka okuyun" diye not bırakan ve suikasttan sonra bulunan o notta, "Yüce Sezar dikkatli olun, oğlunuz birazdan size suikast düzenleyecek" diye yazan insan. 

Sezar Artemidoros'un notunu okusaydı, tarihin akışı nasıl değişirdi acaba? Shakespeare dahil birçok ünlü yazarın, sanatçının ilgisini çeken, romanlarda, tiyatro oyunlarında, tuvallerde konu olan bu Knidoslu neden Datça'da tanınmıyor mesela? 

 

Mesela o cesur yürek Artemidoros'un torunu, Aristokleidas'ın kızı Lykaithion. 

Knidos'un hayırsever meleği. Halka ne iyilikler yaptı ki, kentin çok yerine heykelleri, yazıtları dikildi. 

Yardımseverliği yüzyıllarca dillerden düşmedi. 

 

Datça'nın hikayesi bunlar.

Hangi belediye başkanı, hangi meclis üyesi araştırdı bunları?

Hangisi Knidos Kazı ekibini dinleyip, öğrenmeye çalıştı?

Partisi önemli değil, hiçbiri.

Peki hangi vali, hangi kaymakam ilgilendi?

Bunları ve daha nicelerini anlatan şöyle derli toplu bir Knidos kitabı ya da belgeseline öncülük ettiler mi?

Etmedi hiçbiri.

Oysa bu işin bir numarası Ertuğrul Karslıoğlu bu topraklarda.

Hangisi kapısını çaldı.

Hiçbiri.

"Hiçlik" içinde yaşıyoruz.

Parmenides'in "hiçlik" kavramı gibi; Ex nihilo nihil fit.

"Hiçlik hiçlikten gelir."

Bir şeyi konuşabilmek için, konuşabilecek bir varlığın olması gerekir. 

 

Diyeceksiniz ki; yahu arkadaş o cennet yerde, gecenin bu saatinde bunlarla uğraşacağına baksana keyfine.

Aslında bakıyoruz keyfimize.

Rastgele dedik oltaları attık.

Sepeti dibe indirdik.

Artık şansımıza ne çıkarsa.

Olur a, belki bir iskaroz, belki bir lagos.

Güvertede çilingir soframız da hazır.

Anasona suyu karıştırdıkça bardak Afrodit'in köpükleri gibi ak'laşıyor.

Promil yükseliyor.

Yükseldikçe benim gözler daha iyi görüyor çevreyi.

Bakıyorum  manzaraya.

Zavallı Knidos.

Ne kadar yıkık, ne kadar harabe.

Vurdumduymazlığın getirdiği derin bir hüzün ve öfke.

Karşımızda adeta insanlar düşsün diye yamuk yapılmış bir iskele.

Ve bir türlü tam hizmet veremeyen, bir açılıp bir kapanan tuvaletler.

Turistlere gelmeyin dercesine. 

 

Halikarnas Balıkçısı çok uzun yıllar önce, bu sularda şöyle yazmıştı.

 

"Buradaki s?ekillerin gerek fikri, gerek mimari nitelig?i dog?ru­luktur; yalan, ikiyüzlülük cicibicileriyle örtünüp gizlen­meyi kabul etmezliktir. Bunun örneg?i de, Knidos kıyı­larıdır."

 

Yalanı ve ikiyüzlüğü kabul etmemek bu coğrafyanın bize bıraktığı mirastır aslında.

Ama bu kadim mirasa sahip çıkmıyoruz ne yazık ki. 

 

Sadun Boro büyük denizciydi. 

Dünyada girmediği koy, çıkmadığı sahil kalmamıştı.

Ölmeden bir yıl önce Hürriyet Gazetesi'ne şöyle demişti.

 

"60 yıl dünyanın tüm denizlerinde dolaştım, dolaşmadığım deniz koy ülke kalmadı. Doğasına, denizine, ülkesine böylesine hoyrat kötü ve vahşice davranan millet görmedim. Vahşi dediğimiz yamyamlar bile doğasına böylesine vahşice davranmıyorlardı."

 

Gerçekten bir insan doğup büyüdüğü topraklara böylesine vahşice nasıl davranır? 

 

Arşipel'de zaman durdu şu an.

Evrenin feneri Canopus yıldızı cılız da olsa parıldamaya başladı.

Çağlar çağlar önce Knidos'un yetiştirdiği büyük astronom Eudokus buradan Canopus'u gözlemlerdi.

O gözlemlerle bugünkü modern astronominin temellerini attı.

O gözlemlerle bizlere beyaz mermer üzerine bir güneş saati bıraktı.

Biz ne yaptık?

O muhteşem güneş saatini çürümeye terk ettik. 

 

Eudokus'un Knidos'u şimdi sessiz ve suskun.

Havada konuşamamanın kahrolası hüznü var.

Balıkçı'nın yazdıkları geliyor aklıma.

 

"Çag?lar geçmis?, devletler yükselip yıkılmıs?, savas?lar kazanılıp yitirilmis?, gürültüler olmus?, fakat Knidos bag?ırmamıs?, seslenmemis?, hep sessizlig?e bü­rünmüs?tür. Burada ne Hayyam'ın kumrusu, ne de Firdevsî'nin baykus?uyla örümceg?i var! Ancak bembeyaz bir Knidos, genis? bir özgürlük ve derin bir ses­sizlik var."

 

Hava kararmak üzere.

En iyisi susalım.

Jurnalciler duymasın.

 

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Gündem Çeşme