Bugünlerde vizyona yeni giren filmler arasında beni en çok etkileyen ve heyecanlandıran muhteşem bir film var; ELİF ANA
ELİF ANA filminin beni neden bu kadar heyecanlandırdığını yazımın ilerleyen bölümlerinde belirteceğim.
Gelelim filme konu olan ELİF ANA’ya…
Kim bu ELİF ANA?
ELİF ANA, Elif Sugan; Kahramanmaraş’ın Pazarcık İlçesi, Akdemir köyünde dünyaya gelmiş. Sadece insanlara değil doğadaki tüm canlıların yardımına koşmasıyla, onların yaşam hakkını savunmasıyla uğraşmış, yaşamı boyunca olayların akışını ve oluşumunu etkileyen ve ermiş olduğuna inanılan bir kadın…
ELİF ANA sadece Alevi toplumunda değil onu tanıyan herkeste iz bırakan Bilge biridir.
ELİF ANA yaşamında her daim iyiliğin öncüsü olmuş, hangi canlının başı sıkışsa onun yardımına koşmuştur.
Annesi Kayseri Sarız İlçesinden dede soyundan gelmiş Selver Hanım’dır. ELİF ANA çok küçük yaşlarda iken annesi hayata gözlerini yummuştur. Annesinin cenazesinde, mezarının başucuna konan hüdhüd (ibibik) kuşunun ötüşü ELİF ANA’nın yaşamında derin izler bırakmıştır. Doğadaki tüm hayvanlara ve canlılara sahip çıkmasının ardında bu hüdhüd kuşunun uzun uzun ötmesinin bir anlamı vardır onun için.
Babası ise aynı köyden İbrahim Sugan’dır, annesinin ölümünden sonra Gule Çiftli ile evlenmiş ve ELİF ANA üvey annesi tarafından büyütülmüştür.
ELİF ANA, daha çocuk yaşlarda ruh dünyasında yaşadığı garip halleri, beklenmedik kerametler göstermesi, okuması ve yazması olmadığı, Türkçeyi bilmediği halde evinin damına çıkıp değişik yerlerde olan olayları haber vermesi, hayvansever olması köylünün ve çevrenin dikkatini çekmiştir.
ELİF ANA amca çocuğu Arap Ali ile 1930 yılında 18 yaşında evlenmiştir. ELİF ANA’nın Mehmet, Hasan, Ökkeş adında 3 erkek ve Fatma, Güvercin ve Düze adında 3 kız çocuğu olmuştur.
ELİF ANA, eşi Arap Ali’yle birlikte köyünde uzun süre çobanlık yapmıştır. Çevresindeki her canlıya yaptığı iyilikler ve göstermiş olduğu kerametler sebebiyle Alevi dedeleri tarafından kendisine ermişlik postu verilmiştir. ELİF ANA, Aleviliğin evrensel değerleri olan; insanlık, sevgi, barış, eşitlik, paylaşım, yardım, hoşgörü, merhamet ve misafirperverlik gibi değerleri özümsemiş, doğadaki tüm canlılara hiç bir ayrım yapmadan sahip çıkmıştır.
ELİF ANA’nın evi bu meziyetlerinden dolayı ziyaretgah olmuş, dilek sahipleri adaklarını burada kesmeye başlamışlardır.
1970 yılının bir kış ayında Aşık Mahzuni Şerif, eşini gece yarısı kaldırır arabayla yola koyulurlar, dışarıda amansız bir tipi başlamıştır.
Aynı saatlerde Pulyan köyünde ELİF ANA aniden yataktan fırlamış, oğullarını uyandırıp gelen misafir için hazırlık yapılmasını istemiştir.
Çocukları ve gelinleri ELİF ANA’nın bu hallerini bildiklerinden hemen kalkıp sobayı yakmış, bir koç kesip ateşe koymuşlardır bile.
Çocukları: “- Ana gelen kim?” diye sorduklarında
Elif Ana: “-Antep’ten bu yana bir deli geliyor. Neredeyse burda olurlar… der.
Aşık Mahzuni Şerif ve eşi Pulyan’a vardıklarında lambası yanan tek bir ev görüp yönlerini o yana çevirirler.
Kapıyı çalıp tam “ELİF ANA’nın evi hangisi?” diye soracak olurlar ki, kapıyı ELİF ANA’nın bizzat kendisi açar. “Gel bakalım be hey deli, seni bekliyordum gir içeri.” diyerek Aşık Mahzuni Şerifi buyur eder. İçeri giren Aşık Mahzuni Şerif, sofranın hazırlandığını görünce gözleri dolar ve o geceden sonra ELİF ANA’yı hiç bırakmaz, ara ara ziyaret eder.
19 Aralık 1978 tarihinde Maraş’ta Alevilere yönelik bir katliam yaşanır. Tarihimize kara bir leke olarak geçen Maraş Katliamı, 7 gün sürer ve bu katliamda 111 kişi acımasızca katledilir, katledilenlerden biriside ELİF ANA’nın kız kardeşi Cennet Çimen’dir.
80 yaşında, gözleri görmeyen Çimen’i katledenler tornavidayla gözlerini oymuş, cenazesini de foseptik çukuruna atmışlardır.
ELİF ANA, Maraş olayları yaşanmadan önce bu felaketlerin yaşanacağını hissetmiş, etrafındaki insanları buna karşı uyarmış ve olayın yaşandığı gün kimsenin Maraş’a gitmesine izin vermemiştir.
Yaşanan bu çirkin olaylardan sonra ELİF ANA’nın her iki gözü de görmez olur.
O artık gözlerine mil çekilen bir derviş gibi bu kötü ve kirli dünyayı artık sadece gönül gözüyle görmeye başlamıştır.
30 Ekim 1991 tarihinde, 83 yaşında iken vefat etmiştir. Mazlum Baba Dağı’nın eteklerindeki köy mezarlığına ,eşi Arap Baba’nın yanına defin edilir. Bugün burası bir türbe halindedir, hemen yanına da ELİF ANA Cem Evi yapılır. Ölümünden sonra her 30 Ekim’ de anısına tören düzenlenir, yurt içinden ve yurt dışından pek çok kişi ELİF ANA’yı burada ziyaret eder.
Gelelim ELİF ANA filminin beni neden bu kadar heyecanlandırdığı konusuna…
12 Eylül 1980 Darbesi sonrası, eşim 1981 yılının Kasım ayında Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi Akdemir Köyü İlkokuluna öğretmen olarak atanır. Bu sırada ELİF ANA’nın oğlu Mehmet Sugan köyün muhtarıdır. Eşim doğal olarak muhtar Mehmet Sugan ile sürekli iletişim halindedir. Muhtarın bir yemek davetinde eşim ELİF ANA ile tanışır. Daha sonra ELİF ANA’yı ziyaretleri devam eder. Bu ziyaretlerin birinde ELİF ANA’nın evinde Aşık Mahsuni Şerif ile karşılaşırlar ve karşılıklı saz çalarlar. Aşık Mahsuni Şerif, eşimin sesinin Zülfü Livaneli’ye benzediğini söyler ancak eşimin öğretmen olarak bu köydeki görevi uzun sürmez 1981 yılının Mayıs ayında Cunta yönetimi tarafından gözaltına alınır ve Kahramanmaraş sıkı yönetim komutanlığına götürülür.
Gözaltında kaldığı koğuşta bir gün eşimin adı okunur. Eşim işkence göreceği endişesiyle kapıya geldiğinde, kendisine bir siyah palto verilir. “Köyünün muhtarı Mehmet bıraktı, sana aitmiş.” derler. Eşim paltonun ceplerini karıştırır ve bir kenara sıkıştırılmış küçük bir kağıt parçası bulur. Muhtar Mehmet notunda; ELİF ANA, eşimin gözaltında çok kalmayacağını ve kısa sürede bırakılacağını, üzülmemesini söylediği yazmıştır.
Eşim gerçekten de iki ay sonra bırakılır ve Akdemir köyüne geri döner ve muhtarı bulup siyah paltoyu geri verir. Bu buluşmada muhtar Mehmet ELİF ANA’nın rüyasında eşimi gördüğünü ve betonun üzerinde yattığını, kendisine bir battaniye götürmesini oğlu Mehmet’e söylediğini bildirir.
Eşim gerçekten de o siyah palto gelinceye kadar beton üzerinde yatmıştır.
Eşim ELİF ANA ve oğlu Muhtar Mehmet’i hiç unutmaz.
Sonraki yıllarda eşimin bir kızı olur, eşim ELİF ANA’nın anısına kızının adını ELİF koyar.
ELİF ANA filmine gelince…
Yönetmenliğini Kazım Öz ve
Semir Arslanyürek’in yaptığı
filmin konusu ELİF ANA’nın çocukluğundan gençliğine, evliliğine, yaşamı boyunca hayat yoldaşı Arap Ali’yle çobanlık yapmasına ve Alevi dedeleri tarafından kendisine ermişlik postu verilmesine kadar yaşadığı 83 yıllık ömründen kesitler sunmaktadır. Film ayrıca Türkiye’nin yakın dönem sosyal ve politik tarihini ve Maraş Katliamını ELİF ANA’nın görmeyen gözlerinden izleyiciye aktarıyor. Oyuncuların performansları gerçekten çok etkileyici, zaman zaman insan nasıl bu kadar zalim olabilir diye öfkenizi kontrol edemiyor, zaman zaman da göz yaşlarınızı tutamıyorsunuz.
Ufakta bir eleştirim olacak; ELİF ANA hem Kürtçe hem Türkçe konuşturulmuş ancak ELİF ANA’nın Türkçesi yoktu.
ELİF ANA, hiçbir zaman dilinden sevgi sözcüklerini eksik etmemiş, her canlıyı eşit görüp sevmiştir. Her zaman çevresindeki tüm insanlara ve diğer canlılara yardıma koşmuş, iyilikte bulunmuştur.
ELİF ANA’nın da filminde mottosu “iyilik iyidir”
İyilikle kalın…