Sevgili okurlarım uzun zamandan bu yana yerel gazetelere yazı yazmıyordum.
Malum ilk kitabım “Ben’im Alaçatı”yı ve “Yaşamım” kitabımın son
revizeleriyle uğraşıyorum.
Bugün “Gündem Çeşme” internet gazetesinin imtiyaz
sahibi Denizhan Güzel arkadaşımı telefonla aradım. Hâl ve hatırını sormak için.
Telefonu kapatırken bana “Ömer abi neden yazı yazmıyorsun, sıkıntılarını içine
gömüyorsun? Deyince “Haklısın” dedim ve bu hafta yazı yazmak istedim.
Çok kötü dönemlerden geçiyoruz. Pandemi günlerini hep birlikte yaşadık, Günlerce
ev hapsi, normal günlerde sürekli maskeyle yaşamasını öğrendik. 6 Şubat günü
yataklarımızdan uyandığımız zaman Türkiye’de çok büyük bir depremin
haberlerini duyduk.
Televizyonlar, ulusal gazeteler deprem haberlerini aralıksız
Türkiye ve Dünya’ya bildiriyorlardı. 10 ilimizde, ilçe ve köylerinde deprem
değil sanki kıyamet kopmuş gibiydi. Yıkılan binalar, göçük altında kalan
insanlarımız, televizyon ve ulusal basın vefat sayılarını halkla paylaşıyorlar.
Bugün onuncu gün olmasına rağmen göçük altından canlıları kurtarmaya çalışan
ekipler cansiperane çalışmamaları hep beraber takip ediyoruz.
Birinci deprem, ikinci deprem, üçüncü deprem ders almadık mı? Biz yorulduk
artık siyasilerden ve siyasetin kirliliğinden. Çıkar, menfaat, din sömürüsü, inanç
dürüstlüğün ve doğruluğun yolundan geçer. Her depremin ardından saniyelere
sığan anları yaşayıp hala ders almamışçasına yaşama başka pencereden
bakıyorsunuz. Ama ne organize oluyor ne yönetebiliyor. Tekbirle işi çözdüğü
sanıyor. Ve çıkarı menfaati için din sömürüsüne yalana dolana vicdansızlığa
devam, ediyor. Maalesef Allah kitapla bu işler yürümüyor. Bizim tek
kurtuluşumuz bilimden geçiyor. Bilim, insanlarının uyarılarını dikkate alıp
harekete geçilmesi geriyor artık. Gerekli önlemler için bir an önce adım atılmalı,
bütçeler, komisyonlar oluşturulmalı.
Takdiri ilahi, kader diyerek bunların önüne geçemeyiz. Of ya yazacak çok şey
var dilim varmıyor. Yoruldum. İnancımı kaybetmek üzereyim. Yitirdiğimiz
canlara rahmet, kurtulan yaralılara şifalar diliyorum.