Bir masal geliyor aklıma. Çok gerilerde olmayan.
Sonra bir fısıltı halinde kendi kendimle konuşuyorum. "Alaçatı" diyorum. Alaçatı yaşadığım bir masal gibi ya da gerçeğine yakın bir yolculuk gibi. Alaçatı denilince hikâyesi ertelenmemiş düşlerimin gerçeklere dönüştüğü anlar geliyor aklıma. Özüme, irademe dönüyorum. Özümü görüyorum.
Gözlerimi kapatıyorum Hacımemiş mahallesinde. Bu mahallede yaşayan insanları düşünüyorum. Burada yaşayanların hikâyesi gözlerimin önüne canlanıyor yeniden. Hayat kaygısı başlamamış ki, dertleri tasaları da o kadar o kadar sığ. Onların hikâyesi
Yenimeciye Mahallesi’nden Hacımemiş Mahallesi’nde bitmeyen yürüyüşün hikâyesi. Ruhlar özgür, bedenler özgür hayaller özgür...
Herkes köşesine çekilince sanki şehrin büyüsü de gitmiş. Hayal kırıklıkları... Bu hikayenin kazananı kaybedenini ifşa edecek cümleler daha yazılmadı. O kadar yaşanılandan sonra ne oldu bilemiyorum. Adı konulmamış hüzün dalgalarından sonra kocaman bir boşluğa düşüyorum.
Öyle çok hikaye birikti içimde. Sanki bir baraj. Ne zaman taşar bilemiyorum. Anlatılacak yer belli de zamanını kestiremiyorum.
Yıllar geçiyor. Saçın sakalın rengi yavaş yavaş değişiyor. Bir yıl, iki yıl derken geçen onca zaman sonra yüreğimde kocaman çığlıklar dalga dalga yayılıyor. Kim bilir bu yaşadıklarım belki hasret dalgasıdır. Belki de hayal kırıklığı...
"Yeniden, yeniden" diyor yüreğimin sesi. Her şeyin başladığı yere yeniden dönmek mi? Belki de mucizevi bir dokunuş gerekiyordur.
Sonra birileri "gel" diyor bana. Yüzleş, anlat, haykır!
Ansızın bir yolculuk başlıyor bir Mayıs vakti. Kimi zaman soğuk kimi zaman ılık... Yolculuğun en hoyrat halini yaşıyorum.
Öyle hoş duygular ile koşturuyorum ki Alaçatı’da; sanki hiç engel yaşamamışçasına... Geçmiş günlerin büyüsü gözlerimin önüne geliyor hemen. Caddelerine, sokaklarına bırakıyorum kendimi... Sanki hiç ayrılmamışım gibi. Dün yürüdüğüm sokaklarda yürüyormuş gibi kendimden öyle eminim. Hayatımdan gidenleri fısıldıyorum usul usul ona. Hiç itiraz etmiyor, gönülden dinliyor beni.
Bir yandan da yeni yüzler ile tanıştırıyorum en sevdiğim Belde. Geçmişte yaşananları, münzevilikten çıkış hikayemi anlatıyorum onlara.
Biraz mola veriyorum. Bir çay molası...
Kavuşma ateşi öyle yükselmiştir ki gök kubbe sanki beni duymuş rüzgârları ılık ılık estiriyor Mayıs ayında. Gecenin hikâyesi devam ediyor. Adımlarımın hızı değişiyor, ben fark edemiyorum. Dur diyor yanımdakiler “Dur! Nereye böyle? Kimden kaçıyorsun?” Anlamıyorlar beni. Ya da anlamak istemiyorlar. Adımlarımın hızlanması kaçmak istememden değil. Yeni bir hayat hikâyesini yazmak istediğimdendir.
Bu benim yeni hikâyem. Ve o hikâyemi binlerce hikâye ile buluşturmak istiyorum.
Anlatabiliyor muyum? Bilemiyorum...
Kalın sağlıçakla…
|