Türkiye dahil 139 ülkede 20 Eylül günü hükümetleri iklim değişikliği konusunda harekete geçmeye davet etmek üzere küresel iklim grevi eylemleri düzenlendi. Protesto dalgasının fitilini ateşleyen ise, BM İklim Eylem Zirvesi’nde yapacağı konuşmaya İngiltere’den sıfır karbonlu yelkenlisiyle 15 günde gelen 16 yaşındaki İsveçli aktivist Greta Thunberg oldu.
Daha önce Mart ve Mayıs aylarında düzenlenen eylemlere dünya çapında milyonlarca çocuk ve genç katılmıştı. Bu kez de eyleme dünya çapında 4 milyon kişi katıldı.
2015 yılında 195 ülkenin imzaladığı ancak Donald Trump yönetiminin çekilme kararı aldığı Paris İklim Anlaşması, küresel sıcaklık artışının bu yüzyıl sonuna dek 2 derecenin altında tutulmasını ve tarafların fosil yakıt kullanımını azaltarak yenilenebilir enerjiye yönelmelerini hedefliyor.
Ancak anlaşmanın taraf ülkeler üzerinde bir bağlayıcılığı bulunmuyor; zira uygulama onların inisiyatifine bırakılmış durumda.
Son olarak yaz döneminde Kaz Dağları’ndaki ağaç kesimine ve madencilik faaliyetlerine ve “Türkiye’nin Maldivleri” olarak nitelendirilen Salda gölündeki betonlaşma tehlikesine karşı geniş çaplı bir toplumsal duyarlılığa sahne olan Türkiye, Paris Anlaşması’na henüz taraf olmayan 12 ülkeden biri.
Türkiye'nin müzakere pozisyonu ne olmalı?
Marmara Üniversitesi’nden iklim politikaları konusunda uzman Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum, euronews Türkçe’ye yaptığı açıklamada Türkiye’nin söz konusu anlaşmaya dair müzakere pozisyonunun “gelişmekte olan ülke olarak tanınarak anlaşmayla oluşturulan mali mekanizmalara” erişmek olduğunu belirtiyor.
Türkiye'nin BM zirvesinde bu sene önemli bir rolü de bulunuyor: Türkiye, Kenya ile birlikte “altyapı şehirler ve yerel iklim eylemi” temasının eş liderliğini yapıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zirvenin ilgili oturumunda bir konuşma yapacak.
Cerit, "Türkiye'nin sunacağı projelerin, büyük oranda kara ulaşımının karbonsuzlaştırılması, kentsel dönüşüm ve altyapı yatırımlarıyla ilgili olabileceğini" belirtiyor ve ekliyor:
“Ancak Türkiye’nin Zirve’de eş-liderlik rolünü üstlendiği tema dolayısıyla yerel yönetim düzeyindeki çalışmalara da bakmak gerekir. Kent ölçeğinde, özellikle büyükşehirlerde, iklim değişikliği ile mücadele konusunda yeterli ilerlemenin sağlandığı söylenemez. Bugüne kadar on civarında büyükşehir belediyesi iklim değişikliği eylem planı geliştirmiş durumda ve bu planlar gerek içerdikleri hedefler gerekse öngördükleri eylemler ve uygulama açısından iddialı sayılamaz. Türkiye’de hiçbir belediye başkanı dünyada bazı başkanların yaptığı gibi Küresel İklim Grevi'ne sahaya inerek destek vermedi”.
Çiftçiler de iklim değişikliğinden mustarip
Geçtiğimiz sene tarım alanında faaliyet gösteren bilgi ve teknoloji şirketi Doktar tarafından 81 il, 644 ilçede 3 bin 100 üretici ile yapılan görüşme sonucu yapılan “Çiftçinin Nabzı Araştırması”na göre; çiftçilerin yüzde 80’i iklim değişikliğinin etkilerini hissettiklerini belirtmişti.
Cerit, Paris Anlaşması’nın onaylanmamasından daha önemli olarak, 2015’ten bu yana ulusal politikalarda Anlaşma doğrultusunda herhangi bir değişiklik olmadığına dikkat çekiyor: “Türkiye'de yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasını, iklim değişikliğiyle mücadeleden çok, arzı artırmaya yönelik politikanın bir parçası olarak görüyor. 2017 yılı rakamlarına göre Türkiye'de toplam yıllık 526 milyon ton emisyon var ve bunda en büyük pay enerjiye ait.”
İklim Haber ve Konda’nın Temmuz ayında açıkladıkları ve Türkiye genelinde 2 bin 745 kişi ile yüz yüze yapılan başka bir anketin sonuçlarına göre ise, her iki katılımcıdan biri, hükümetlerin ve belediyelerin iklim değişikliği konusunda yeterli çaba göstermediğini düşünüyor; yüzde 71’i ise artan afetlerin sebebinin iklim değişikliği olduğunu belirtiyor.
Uzman Cerit, 2017 yılından beri geçen süre zarfında emisyon azaltımına ilişkin politika değişikliği olmadığı gibi, iklim değişikliğinin etkilerine uyum önlemleri yönünde de gelişme kaydedilmediğine dikkat çekerek, yaz aylarında Karadeniz'de yaşanan sel felaketlerinden sonra iklim değişikliğine uyum eylem planı açıklandığını, ama bu planın bile kentsel dönüşüm odaklı olduğunu vurguluyor.
Meclis bu konuyu çok sahiplenmedi
Cerit’e göre, iklim değişikliğiyle mücadele Türkiye’de siyasal gündemin merkezine gelemedi, seçilmiş organlar ve özellikle Meclis tarafından güçlü biçimde sahiplenilmedi, Meclis’te bu konuda ulusal bir politika tartışması açılmadı, toplumsal bir hareketlilik olamadı.
Cerit, BM Genel Sekreteri tarafından düzenlenen İklim Zirvesi’nin, devletlerin yaptırım mekanizması olmayan Paris Anlaşması çerçevesinde vaatlerini ne ölçüde gerçekleştirdiklerinin izlenmesi fırsatı vereceğini, bu yönde özendirici olacağını düşünüyor:
“Genel Sekreter Zirve’nin odağına iklim değişikliğinin kökeninde bulunan fosil yakıtları yerleştirmiş görünüyor. Üye ülkelere yaptığı çağrıda kömüre son verilmesi, fosil yakıtlara verilen sübvansiyonların kaldırılması, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi konması, kirletenin ödemesinin sağlanması ve karbonun fiyatlandırılması talebini diye getiriyor. Bu da uluslararası alanda, özellikle BM düzeyinde, iklim politikasının dilinin değişmekte olduğunun işareti olarak görülebilir”
Zirve öncesi Türkiye’nin iklim değişikliği konusundaki eylem planı ve olası taahhütlerine dair euronews Türkçe’nin sorularını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yanıtsız bıraktı.
Türkiye'ye özel iklim paketi mi geliyor?
Ankara’daki kulis bilgilerine göre, Türkiye’nin iklim fonundan yararlanamamasını telafi etmek ve Türkiye’yi Paris Anlaşması’nı imzalamaya teşvik etmek amacıyla İngiltere, Almanya ve Fransa hibe ve kredilerden oluşan özel bir paket fikri üzerinde çalışıyor ve bu konuda Ankara’daki karar alıcılarla görüşülüyor.
Bilim çevreleri ve iklim uzmanlarının atmosferdeki karbondioksit miktarının güvenli üst sınırının milyonda 350 parçacık (ppm) olması gerektiğini ileri sürerken, şu anda 410 ppm seviyesindeyiz. İklim değişikliği konusunda uzun zamandır farkındalık çalışmaları yürüten 350.org adlı sivil toplum kuruluşunun araştırma direktörü Mahir Ilgaz, her ne kadar yetersiz bir anlaşma olsa da Türkiye’nin bu mücadeleye bir yerden başlaması gerektiğini düşünüyor.
Türkiye mali yardım konusunu çok önceliklendirmemeli
Ancak, Ilgaz’a göre Türkiye’nin müzakere pozisyonunu finansal yardım mekanizmaları üzerinden formüle etmesi gerçekçi değil. “Asıl odaklanılması gereken, kömür-bazlı büyümeyle mücadele. Dünya çapında kömüre yatırım kesilirken, kömür yatırımlarında Türkiye üçüncü sırada yer alıyor. Öte yandan, inşaatla birlikte en fazla zordaki sektör enerji; bunun sebebi de büyük ölçüde zarar eden kömür yatırımları. Kömür sevdası ne Türkiye ne de gezegen için sürdürülebilir değil,” diyor Ilgaz.
Ilgaz ayrıca Türkiye’nin Pazartesi gerçekleştirilecek İklim Zirvesi’nde müzakere pozisyonunun Pasifik ülkeleriyle benzer olması, Akdeniz havzasında iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülke olması sebebiyle canhıraş şekilde bu yönde adım atması, anlaşmanın olası kabulünden kaynaklanacak taahhütlerini de kendi gerçeklikleriyle uyumlu hale getirmesi gerektiğini düşünüyor.
Bir süredir Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'na kısa süre içerisinde taraf olabileceği iddia ediliyor. İddianın doğruluğunu ise Ankara'nın BM Zirvesi'nde takınacağı tavır belirleyecek.
Kaynak: Euronews Türkçe