Yıl 1958'di..
Denizli'de tarımla uğraşan bir ailenin çocuğuydu.
Liseyi bitirmiş, üniversiteye girecekti..
Lakin yüksek öğretimini tarıma bağlamak istemiyordu..
Okula girdikten sonra babası tarladan iyi ürün alamazsa, ne olacaktı?.
Eğitimi yarıda mı kalacaktı?
O yüzden burslu okumak istiyordu..
Ve önünde sadece iki seçenek vardı..
Ya ilahiyat okuyacak..
Ya da Sümeroloji..
İkinciyi seçti..
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sümeroloji Bölümü’ne girdi..
23 yıllık okulun ilk ve tek öğrencisiydi.
23 yıldır kimse o bölümü seçmemişti..
O kayıt yaptırmasa o sene okul kapatılacaktı..
Onun sayesinde okul kapatılmadı..
Tek başınaydı.
Eğitimi sınıfta değil, öğretmenlerinin odasında aldı..
Sümerce, Akadca, Asurca, Babilce ve Hititçe öğrendi..
Ölü dillerin uzmanı oldu..
Binlerce yıllık binlerce kil tableti tercüme etti..
Bunlarla yetinmedi..
İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca da öğrendi..
Yüzlerce uluslararası makale yazdı..
43 yıl boyunca İstanbul Arkeoloji Müzeleri bünyesindeki Eski Şark Eserleri Müzesi'nin Tablet Arşivi Şefliğini yaptı..
73 bin kil tableti arşivledi..
Defalarca devlet tarafından yurt dışında görevlendirildi..
Binlerce tarihi eserin ülkeye geri getirilmesini sağladı..
Özellikle Hitit başkenti Bog?azköy tabletlerinin Berlin'den Türkiye’ye getirilmesinde rolü büyüktü..
Ama 10 bine yakın tabletle Ankara'ya indiğinde karşılayan olmadı..
2003 yılında Paris'te UNESCO Üst Düzey Eksperler Toplantısı’na katıldıg?ı sırada emekli edildiğini öğrendi.
İtiraz etti..
Sonuç değişmedi.
2004 yılında emekli ettiler..
Bugün 78 yaşında..
Hala çalışıyor..
Hala kil tabletleri tercüme ediyor..
Çivi yazılarını çözüyor..
Kitaplar yazıyor..
Resim yapıyor..
Karikatür çiziyor..
Veysel Donbaz bu isim..
"Ölü Dillerin Efendisi" diyorlar kendisine..
*. *. *
Yaşam böyle bir şey işte..
Bazen zoru sever..
Bazen tesadüfleri..
Veysel Donbaz 1958 yılında, henüz 19 yaşındayken ne düşünüyordu acaba?.
Kimsenin tercih etmediği bir okulu seçerken neyi hedefliyordu?..
Bugünler onun için bir ütopya mıydı?.
Belki de bu yüzden çok başarılı oldu..
Mesleğinde yürüdü..
Uruguaylı gazeteci, yazar Eduardo Galeano, “Yürüyen Kelimeler” isimli eserinde şöyle der..
“Ütopya önünüzde uzanan bir ufuk çizgisi gibidir. Siz ona doğru bir adım atarsanız, o sizden bir adım uzaklaşır. Siz ona iki adım atarsanız, o sizden iki adım uzaklaşır. İşte ütopya buna yarar, yürümeye”
Umutlarınızdan, hayallerinizden, ideallerinizden "ütopya" deyip vazgeçmeyin..
Yürüyün..
(Sedat Kaya, Datça)
21 Aralık 2017
Fotoğraf: Aygün Bağ
