O, çileli meslek yaşamı boyunca "daima ideolojilerin üstünde kalmayı" yeğlemiş bir gazeteciydi.
Kızı Yıldız Sertel, babası Zekeriya Sertel'i şu cümlesiyle tarif eder;
"Özgürlük ve demokrasiye tapmış, gerçekleri olduğu gibi vermeyi bir görev saymış, susmayan gazeteciydi."
O sağ sol düşünmeden, kamuoyuna gerçekleri bildirmeyi gazetecilik onurunun bir gereği olarak görmüştür.
Bundan da şaştığı asla görülmemiştir.
Kimseye sırtını yaslamamıştır!
Çıkardığı gazete ve dergilerin tam bağımsızlığına büyük bir itina göstermiştir.
Gözaltılara, hapislere, sürgünlere karşın ülke sevdasından vazgeçmeyen, düşündüğünü söylemekten korkmayan, yazabilen inançlı dirençli kalem erbabıydı.
****
Yıldız Sertel'in "Babam Gazeteci Zekeriya Sertel" kitabından alıntılayalım;
"1911'den beri yazmış olduğu yazılar, onun zamanının önünde bir düşünce mekanizmasına sahip olduğunu gösteriyor.
Meşrutiyet devrimi döneminde, 'Yeni Felsefe' detgisinde kadın haklarını savunuyor, kadınları küçülten, beyinleri uyuşturan köhne gelenekleri yeriyor. Daha Cumhuriyetin ilk yıllarında sansüre karşıydı. O gün için belki bir hayâl olan basın özgürlüğünü ve ve çok partili demokrasiyi istiyordu.
2.Dünya Savaşı'nın sonunda, uğrunda savaştığı demokratik hak ve özgürlüklerin de günün koşullarının önunde olduğu söylenebilir.
TAN Gazetesi o yüzden yıktırıldığına ve bugün hâlâ bu haklar için mücadele edildiğine göre...
Zekeriya Sertel'in anılarını içeren
"Hatırladıklarım"ın tanıtım yazısı da şöyle;
"Türkiye basın tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Zekeriya Sertel, tüm yaşamını demokrasi ve ifade özgürlüğü uğrunda geçirdi. Selânik’te başlayan gazetecilik hayatında, Türkiye’nin geçirdiği çalkantılı kuruluş yılları süresince pek çok ürün verdi. Resimli Ay dergisinde Nâzım Hikmet’in gür ve 'güneşi zapt etmeye' azimli sesiyle 'putlar yıktı'. Halikarnas Balıkçısı’yla yargılandı. Eşi Sabiha Sertel’le beraber yılmadan, usanmadan ve korkmadan daima yazdı, üretti, gazetecilik düşündü.
2.Dünya Savaşı yıllarında, Türkiye’nin Nazi Almanya’sının yanında hizalanmasına ve Türkiye’de yükselen faşist dalgaya, TAN’daki yazılarıyla karşı koydu. 4 Aralık 1945’te gerçekleşen Tan Matbaası Baskını nedeniyle yurtdışına gitmek zorunda kaldı.
'Hatırladıklarım' bir memleketi, üretken ve mücadeleci bir gazetecinin benzersiz tanıklık ve gözlemleriyle anlatıyor.
Bazen bir insanın hayatı, bir memleketin de hayatını anlatmaz mı?"
****
Yaşamının sonuna kadar gazeteci kalmıştır.
Zekeriya Sertel'e göre; gazete bir aynadır.
Gazeteci;
toplumu, bütün istekleri, bütün dertleri ve kederleri bu aynaya yansıtır.
Bunu namuslu bir gazeteci gibi yaparsa, yönetim başındakileri ürkütür.
Bir çok hükümetler aynada toplumun hastalıklarını ve dertlerini görünce sinirlenir. Aynaya kızarak ona düşman kesilir.
Toplumdaki bozuklukları düzeltecek yerde, aynayı kırmaya kalkarlar.
İşte o vakit, kıyamet sizin başınıza kopar.
(O günlerden bugünlere değişen bir sey yok değil mi?
****
Sertel'in bir yazısındaki şu cümleler onu anlatmaya yeter;
"Gazetecilik zordur, çetindir ve tehlikelidir. Uğrunda savaştığınız şeylerin zamanla gerçekleştiğini görmek kadar zevkli bir şey olamaz.
Ben bütün gazetecilik hayatımda hep bu dikenli yolda savaştım. Acı duydum fakat bir gün yılmadım.
Ne çektimse bu yüzden çektim."
****
Usta yazar Emil Galip Sandalcı'nin yazdığı gibi;
41 yıl önce -tam da bugün- yitirdiğimiz "Türk basınının bu yürekli ve dövüşken adı" Zekeriya Sertel'in anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
BirGün'de'ki meslektaşımız Uğur Şahin'in şu sözleriyle de yazıyı bağlıyoruz;
"Sertel’in basın tarihine damga vuran mücadelesi, biz gazetecilerin hâlâ sürdürdüğü mücadeledir: Gazetecilik suç değildir!..”
#ZekeriyaSertel
#11Mart1980