Alır başını gider günler/ Sesi gider anısı kalır/ Uzak düşer sevgiler/ Rengi solar kokusu kalır…(Alaattin US)
İyi zamanlar yaşanmalı, kötü zamanlarda insan yazmalı diyorlar.
Ama iyi zamanları paylaştığım dostum bırakıp giderken,
benim payıma oturup acımı yazmak düşecek. Çok acı…
Covid nedeniyle çok sık bir araya gelemiyorduk ama hemen hemen her gün telefonda konuşup birbirimize güç veriyorduk, moral veriyorduk.
Etkinlikler, anmalar, mezarlıklar, kutlamalar, düğünler, ölümler derken ordan oraya yıllarca yetişmeye çalıştık.
Bedenlerimiz yorulsa da ruhlarımız hep 20 yaşındaydı.
O benim yorulmamı istemez çoğu zaman “sen kal,dinlen” derdi, ben ona ‘’yokluğunu aratmamaya çalışırım, sen dinlen’’ derdim.
Birbirimizi kayırmaya çalışırdık yorgunluktan ama ben şimdi kayıramadım dostumu ölümden…
***
"O denli çok yapılmamış, yarıda kalmış işlerim var ki...
Ne çok işlerim kaldı geriye... Dünyaya borçlu ölüyorum.
Kim var ki dünyaya borçlu ölmeyen? “
Dünyada Atatürk, Nasreddin Hoca ve Nazım’dan sonra en çok tanınan Türk Aziz Nesin bu sözünü şöyle tamamlıyordu;
“Borçlu değil, alacaklı ölenler bile var...
Örneğin Einstein... Örneğin Shakespeare...”
Sevgili Sancar Maruflu bu dünyadan alacaklı gitti, dünya yükü sevdamızı yeterince sunamadık kendisine…
O ölümsüz bir sevgiyle yaklaştı çocukluk, gençlik, yaşlılık günlerinin arkadaşlarına..
Sevdi sevildi. Ve bizleri bırakıp gitti “Ellerimizde yüreklerimiz vurulmuş kumrular gibi kaldık.”
***
Sen İzmir’i, İzmirlileri çok sevdin bin yıllık dostum, arkadaşım, kardeşim…
İzmir’de seni çok sevdi.
Sana en büyük unvanı verdiler; “İZMİR BABA” dediler.
Akasyalar bir başkaydı senin için, manolyalar başka, sellukalar bambaşka…
Ayrı ayrı severdin çiçekleri, ağaçları…
İzmir Fuarı'nda dikili her ağacın hikayesini bilirdin mesela,
o ağaçlara su veren her eli tanırdın.
Tabiat sevginden hiç ödün vermedin, her yaralı kuşun peşine,
her kopan yaprağın derdine düştün…
Kediler bile tanırdı seni bu şehirde, denizi tanırdı, gökyüzü tanırdı, martıları, feribotları, taşı, toprağı tanırdı…
İzmir’in sokakları tanırdı seni, camileri, mezarlıkları, meydanlardaki heykelleri, bütün büstler tanırdı…
İzmir seni tanırdı, İzmir seni severdi. Tabiatı, hayvanları, insanları da sevmekte örnektin.
Dara düşenin, zorda olanın, hasta olanın, yasta olanın, mutluluklarında, heyecanlarında, kötü günlerinde hep yanlarında Sancar Babasıydın sen İzmirlilerin.
“Esenlikler dilerim, güzel günler sizlerle olsun evladım” diyerek uğurlardın arayanı, soranı…
***
Bazen bir çocuk, bazen bir delikanlı, bazen bir baba gibi sundun sevgini bizlere…
Yol gösteren, çözüm üreten, insan ilişkilerinde hep güler yüzlü, sevgi dolu,
güzel niyetler taşıdın.
Seni üzenleri bağışlayıcılığınla utandırırdın, yüce gönüllüydün.
Onlarca dernek, sendika, vakıf gibi demokratik kitle örgütleriyle memleket meselelerinde de, insan, doğa ve hayvanların sorunlarına çözümcül güçlü bir sestin.
Tek kişilik bir ordu gibi canlıların yaşam haklarının savunuculuğunda İzmir’de hep en önde yer aldın.
İzmir’in tarihi de senden sorulurdu, bugünü de.
Koca şehri isim isim tanırım desen şaşırmazdım, çünkü isim isim bildiğin sokaklarında, mezarlıklarında geçti ömrün, ömrümüz…
***
Birbirimize kardeş, yoldaş olup sürüdük ayaklarımızı İzmir’in ardında.
Aradık, sorduk, bulduk.
Kimseyi üzmek istemezdin, tüm davetlere, etkinliklere katılırdık.
Dostlarla buluşup hasbıhaller ederdik
Kadehler kaldırıp; gidenlere, kalanlara içerdik.
Dertlendik, dertleştik.
İzmir kazan, biz kepçeydik.
***
Tamam biliyoruz hayat varsa ölüm de var…
Ama senin bu topluma, bu ülkeye vereceğin daha büyük katkıların olacaktı be Sancarım.
“Durmadan avuçlarım terliyor/ İnildiyor ardımdan girdiğim çıktığım kapılar/Trenim gecikmeli, yüreğim bungun/ Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar/ Ne zaman bir dosta gitsem/ Evde yoklar…”diyor Bergamalı Metin Altıok.
Üç yıl olmuş, yokluğun her gün daha derinden hissediliyor.
Yüreğimizde gittikçe artan yalnızlığımızın acısıyla;
Hepimize çok yakışan hüzünler içinde kalakaldık Sancarım, yüce gönüllüm benim..