Sevdiğim sokak adları gibi
Sevdiğim çiçek adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma
(Melih Cevdet ANDAY)
Geçtiğimiz Öğretmenler Günü’nde, mezunlar olarak ziyarete gittiğimiz Namık Kemal Lisesi’nin (NKL) yorgun mermer merdivenlerini tırmanırken düşüncelere boğuldum.
Beni yazıyla, edebiyatla, kitaplarla buluşturan yolumu gazetecilikle kesiştiren öğretmenlerimi tek tek anımsadım.
Onların her biri, benim kahramanlarımdı.
Değerleri arasında asla karşılaştırma yapmam ama Edebiyat hocam İsmet Kültür çok farklıydı.
Köy Enstitüsü çıkışlıydı. Bize hitabı hep “gençler” şeklindeydi.
İlk derslerinin birinde şu anım gerçekleşmişti.
Yazın dünyamızdaki isimlerinde “Kemal” geçen şair ve yazarları sorunca parmak kaldırıp yanıt verdim;
“Okulumuzun ismi Namık Kemal. İkincisi Yahya Kemal, bir de Behçet Kemal Çağlar…”
Sadece tebessüm etmişti yanıtıma.
Merak bu ya, eve gidince ağabeyim Refik Yüksel’in kütüphanesinde araştırmaya başladım. ‘Başka Kemal kimler var’ diye yazınımızda.
Ertesi hafta İsmet Hoca’nın dersinde yine parmak kaldırdım, “Öğretmenim üç isim daha ekleyeceğim; Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir!”
Hoca iki elini birbirine çarptı ve “İşte bu! Tebrikler Okan.” dedi…
xxxx
Namık Kemal Lisesi ki biz hep aramızda “NKL” derdik, hala da deriz; bir kültür akademisi, bir gazetecilik okulu, bir sporcu merkeziydi adeta.
Önce bu okul mezunu şair-yazarlardan söz edeyim.
İşte “Geceleyin yıldızlarla flört eden gül’leri ben yetiştirdim/ Çünkü ben savaşçı değil, gül yetiştiricisiyim” yazmış Özkan Mert, işte hikayelerimizden, romanlarımızdan dönemler boyu kovulmuş aşkı anlatan, “Çırak Aranıyor”la Türk şiir coğrafyasına sağlam yere yerleşen, şiirle yaşamını hiçbir zaman ayrı düşünmemiş Refik Durbaş, “Sevgi dolana dolana/Doğdu yüreklere” yazmış bir sevgi ustası Abdullah Neyzar Karahan, “Burası Agora meyhanesi/ Burası kan tüküren/ Mesut insanların dünyası” dizeleriyle sona eren ünlü “Agora Meyhanesi’’nin ozanı, yaratma ve bileşim yetisi hep üst Dr.Onur Şenli, düzyazı alanında İzmir’in Yaşar Kemal’i diye tanımladığım, ozan yüreğinin hep yükünü taşımış, dizelere imzasını yüreği ve kanatıyla vurmuş Aykut Poturoğlu ve -naçizane- şu dizeleriyle de ben Halit Okan Yüksel; “biliyor musun/ karşıyaka vapurunda bir gün/ seni düşündüm/ öldüm…”
xxxx
Bir sporcu yuvasıydı NKL. Ay-Yıldızlı’lıya futbolcular veren bir fabrikaydı sanki.
Kahramanlar çocuğu İngiliz Nevzat(Güzelırmak). Efsane armada Göztepe’nin yıldızı. Moskova Panteri Kaleci Ali Artuner. Ertan Öznur. Altay’ın kardeş futbolcuları Elmastaşoğlular; Yavru Ayhan ve Ayfer Kaptan. Altaylı Büyük Mustafa(Denizli), Mithat Mıhçı, Miço Mustafa. Altın Kafa Mahmut Evren.
Dr. Şaban Acarbay, Ati Göksu, Alim Güngör, Zahit…
İlk anda aklıma gelenler. Unuttuklarım varsa affola.
Ve bir efsane daha. Hem korktuğumuz hem de çok sevdiğimiz Beden Eğitimi Öğretmenimiz “boksör” lakaplı Mustafa Pilevneli.
Okul takımının 3 kez İzmir Şampiyonu olduğu, bütün Türkiye şampiyonalarına da katıldığında verdiği şu taktiği unutulmaz Pilevneli;
“Çocuklar top kaç parça biliyorsunuz. Onun yarısını atın!..”
xxxxx
Sanırım ülkemizde bu kadar çok gazeteci çıkartmış bir lise yoktur.
Gürkan Ertaç, Aykut Poturoğlu, Refik Durbaş, Özkan Mert, Ertuğrul Özkök, Ertuğrul Kale, Ünal Tümin, Yaşar Eyice, Tayyar Özdemir, Yaman Gürkaynak, Onur Şenli, Hamdi Türkmen, Esat Erçetingöz, İsmail Özelçinler, Cengiz Güven, Yalçın Küçükdamar, Kenan Erçetingöz, Atilla Köprülüoğlu…
Her biri medyamızda önemli imzalar olmuştur.
Aramızdan çok palto değil kafa tutanlar çıktı.
xxxxx
O gün hava güneşliydi, İzmir güneşliydi.
Okulun ana bahçe kapısını, sütunlu bina girişine bağlayan asırlık ağaçlarla kaplı yolda yürürken düşünüyordum. Dövüşe dövüşe yürüyenlerin arasında sandım kendimi bir ara.
NKL’li dostlarım, aynı sırada oturduğum, bahçede dolaştığım, okulun gazetesi “Genç Kalemler’’de yazı arkadaşlığı yaptığım isimleri anımsadım tek tek.
Makbule Hocam’ı, Lütfü Aykanat’ı, Selahattin Pınar’ın bestelediği Hicaz şarkı “Bir Bahar Akşamı Rastladım Size”nin söz yazarı şair Fuat Edip Baksi’yi…
“dostlarım benim/ yine görüşürüz/ beraber güneşe güler/ beraber dövüşürüz” diye sesleniyordu bir yerlerden sanki Nazım Baba.
Ve Romalı Seneca’yla yaşadım sonra; “Yeryüzünde gün ışığında layık olmayan çok insan var ama güneş hergün doğar!”
Yarım asırlık basın emekçiliğimde açık yüreklilikle yazdım ve söyledim.
Ben NKL’yi çok sevdim çok…