Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur... Çünkü kötü insanların türküleri yoktur-
(Neşet Ertaş)

Yetmişli yıllar…İzmir Fuarı’nda Basmane kapısından sağa dönünce Zeki Müren’in assolistliğini yaptığı Manolya Gazinosu kulisinde bir gece Cem Karaca’yı bekliyoruz mahallenin gençleriyle; imza alacağız.
Cem Karaca’nın en popüler olduğu dönem..Geliyor imzaları veriyor. Sonra da duvarın dibinde sazıyla bekleyen takım elbiseli bir kişiyi işaret ediyor bize:
‘’Neşet Ertaş..Çok güzel türkü söyler. O da sahnede saz çalıp söylüyor. Gelin sizi içeri alayım dinleyin.’’
Girdik gazinoya; biraz sonra çıktı peşpeşe türkülerini söyledi Usta..
Ben de o günden sonra türkülere, ozanlara, şiire sevdalandım..
Bana; Anadolu’yu, türküleri sevdiren Neşet Ertaş oldu!
xxx
Küçük yaşta keman, tambur ve bağlama çalmayı öğrenmiştir.
Ozan Babası Muharrem Ertaş için ‘’aynı ruhun insanlarıyız’’ benzetimi yapmıştır.
‘’Denizi seyretmek gibidir bozkırda gökyüzünü seyretmek’’ demiş; ‘’Evvelim Oldun’’, ‘’Tatlı Dillim’’, ‘’Kendim Ettim Kendim Buldum’’, ‘’Zahidem’’, ‘’Ah Yalan Dünya’’ ve yüzlerce türküyü o gökyüzü altında yazmıştır.
Ömrü boyu mezhepçilere karşı mücadele etmiştir, mezheplere değil!..
Çok çekmiştir; gurbet, aşk acısı, yoksulluk…
Ama şu tümceyi etmeden de yapamamıştır:
‘’ Darda kaldım diye umutsuz olma, yok iken dünyayı var eden vardır!’’
Sürekli hümanist mesajlar vermiştir konserlerinde de:
Can yakıp da kalp kırma ey insanoğlu! Senin de gülbenzin solacak bir gün!..’’
Kadınları da baş tacı yapmıştır.
Alman aktivist Clara Zetkin’in ‘’Göğün yarısı kadınlar, kavganın da yarısıdır’’ sözüyle eş olacak şekilde ‘’Kadınlar İnsan, Biz İnsanoğlu’’tümcesini söylemiştir!
xxx
UNESCO’ca ‘’yaşayan insan hazines’’i kabul edilen E?taş, 2011’de İTÜ Devlet Konse?vatua?ı ta?afından ‘’fah?i dokto?a’’ ödülüne layık gö?ülmüş, bağlamadaki tav?ı ve tü?küle?i; de?s ola?ak okutulmuştu?.
xxx
"Yalan Dünya",
"Tatlı Dillim",
"Zahidem", "Kendim Ettim Kendim Buldum", "Yazımı Kışa Çevirdin", "Evvelim Sen Oldun", "Mühür Gözlüm","Gönül Dağı" "Köprüden Geçti Gelin", "Ayaş Yollarında"
En bilinen türküleriydi...
Bu toprakların sesiydi!
Sesi ve sazı ile -babası Muharrem Ertaş'ın yolunu sürdürendi Neşet Ertaş!..
**
Küçük yaşlarda keman ve saz çalmasını öğrendi.
Ankara'da TRT Radyoevi'ne girdi.
Güçlü derlemeleri olan ozanın kendisine ait çok sayıda güfte ve besteleri vardı.
Usta; "aynı ruhun insanıyız" diye söz ettiği babası ile, adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusuydu.
Çağın Dadaloğlu'su, Pir Sultan'ı, Köroğlu'suydu!
Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasını sağlamıştır...
**
Kendisine verilmek istenen "Devlet Sanatçısı" ünvanını "Ben Halkın Sanatçısı'yım" diyerek reddedendir de...
Aşık Mahsuni de şunları söyler ozan için;
"Neşet Baba; mekânın cennet olsun.
Anadolu müzik geleneğinin en sağlam mızrabı, en içli seslerinden birisin.
Sen sevdayı en güzel,
en masum, en samimi anlatansın.
Sen cansın can...
Devrin daim olsun!.."
**
Zeki Müren'li bir anı.
Kendi ağzından;
"Zeki Müren, halk müziğimizi nakış nakış işlemişti, telifini ödeyip, Aşık Ali İzzet’in 'mühür gözlüm' şiirini satın almış, aranjman olarak okumuştu.
Şarkıyı Zeki Müren’in filminde seyrettim, sazı alıp, köylü yüreğimle ezgiledim, köy düğünlerinde söyledim.
Bi zaman geçti, son model bi araba geldi, 'Zeki Müren seni İzmir Fuarı’na çağırıyor' dedi.
Gittim, bir ay çaldım, 'telif hakları bana ait olan şarkıyı nasıl çalarsın' diye tek kelime etmedi, bi gün gine biri geldi, 'Zeki Müren seni çağırıyor' dedi, gittim, gazino patronuyla aynı masada oturuyor, ayağa kalkıp, 'ağabey hoş geldin' dedi, önünde viski var, 'ne içer…