
Az önce gördüm.
Datça Belediyesi Instagram hesabında bu fotoğrafı paylaşmış.
Berivan Tanrıverdi çekmiş fotoğrafı.
Kargı koyuna giderken, hemen solda kayalıkların üzerinde eski bir ev.
Yıkık, dökük, harabe.
Dokunsan yerle bir olacak sanki.
Virane.
Bu ev, bu haliyle bile
Datça’ya gelen turistlerin uğrak yerlerinden biri.
Çünkü manzarası şahane.
İnsanlar gelip fotoğraf çekiyor buradan.
Selfi yapıyorlar Kargı’nın doğal tablosuna karşı.
Sonra sosyal medyada paylaşıyorlar bu fotoğrafları.
Datça’nın tanıtımına katkı sağlıyorlar.
Oysa, bu yıkık dökük evin tarihi değeri o kadar büyük ki.
Avrupa’nın herhangi bir kentinde olacak, hemen onarılır ve müze yapılır.
Turist dolup taşar.
Çünkü bu ev, yıllar önce Sovyet devrimci
Troçki’nin hayatını konu olan filmin çekildiği ev.
Bir film seti yani.
Troçki’nin sürgün yıllarında
Büyükada’da yaşadığı yere çok benzediği için bu evi seçmiş film yapımcıları.
Datça’nın köylerindeki, özellikle de eski
Datça’daki bazı evlerin kapı ve pencelerini bu eve taşımışlar.
Kameralar saatlerce çekim yapmış burada.
Üstelik bir çok Datçalı figüran olmuş filimde.
Böylesine önemli bir ev bu ev.
Şimdi ise kaderine terkedilmiş durumda.
İnsan düşünmeden edemiyor.
Troçki gibi tüm dünyanın tanıdığı bir devrimcinin hayatını konu alan filmin çekildiği bu ev neden bu halde?
Arazi devletin ayrıca.
Neden onarılmıyor?
Neden eski haline getirilmiyor?
Datça’da görev yapan kaymakamlar neden bir proje hazırlamıyor?
Burası bir müze olsa, o filmden fotoğraflarla, görüntülerle süslense, bir kültür sanat evi haline getirilse, ülkeye ve
Datça’ya bir artı değer katmaz mı?
Gerçekten neden?
Troçki ismi mi korkutuyor?
Yoksa kültürden sanattan bu kadar uzaklar mı?
Osmanlı’nın ender aydınlarından, devlet adamı
Ziya Paşa ünlü
Gazel’inde şöyle demişti.
“Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm.”
Günümüz Türkçe’siyle.
“Müslüman olmayan ülkeleri gezdim, şehirler, gösterişli yapılar gördüm.
İslam ülkelerini dolaştım, hep harabeler gördüm.”
Başka söze gerek var mı?
