O, 29 yıl öncesi Madımak’a bakarken,
“O yıllarda Sivas benim ülkem değilmiş gibi geliyordu” demiştir hep.
****
Usta edebiyatçı örnek aydın Hidayet Karakuş,
o dönemi yazarak atlattığını belirterek,
Sivas Katliamı’ndan sonra, önce ‘Ateş Mektupları’ şiirlerini, daha sonra da ‘Şeytan Minareleri’ romanını yazdı.
“Şeytan Minareleri”ni de “Korku İmparatorluğu’na Karşı Duruşun Romanı” olarak niteledi...
****
Bir ilkokuldaki imza gününe katılır şair-yazar...
Bir öğrenci sıradadır, elinde “Ateş Mektupları” şiir kitabını imzalatacaktır.
Öğrenci şöyle anlatır o günü;
“Sıra bana gelmişti. Çekinerek kendisinin Sivas’ta olup olmadığını sordum o gün.
Ondan sonrası aklıma geldikçe gözlerim doluyor.
Beyaz saçlı adam elimi tuttu, ağlamaya başladı.
‘Sen Sivas’ı Madımak’ı biliyor musun?’ diye sordu ve devam etti;
‘Dumanı hep hissediyorum!’.
Beni sıradan çıkarttı,
imza günü boyunca yanında oturttu...”
xxxx
O “beyaz saçlı adam”,
33 aydınımızın yakıldığı
29 yıl önceki Madımak katliamından kurtulan
şair yazar ve eğitim emekçisi Hidayet Karakuş’tur!
O “beyaz saçlı adam”, “Edebiyat vicdan kazandırır.
Bana kalsa bütün öğretimi,
eğitimi edebiyat üzerine kurarım” demiş Hidayet Karakuş’tur!
O “beyaz saçlı adam”,
“Her söylemini davranışına dönüştürebilen bir eğitimci ve edebiyatçı olarak örnek alınacak bir aydındır!..”
xxxx
Cumhuriyet’te Selin Ongun imzasıyla yayımlanan röportajındandır şu satırlar;
“Otele ilk taş anımsadığım kadarıyla saat 14.10 sıralarında atıldı.
Önceden odaları boşaltıp merdivenlere, odaların önlerindeki boşluklara çıkmıştık.
Otel görevlisi iki gencin bize yardım etmek için sandalye bacaklarını, sehpa ayaklarını söküp elimize vermeleri;
Asım Bezirci’nin eline geçirdiği bir çıtayla kendini nasıl savunacağını gülerek anlatması; sıkıntıdan, umutsuzluktan nişanlısının saçlarını ören bir gencin yüzündeki tedirginlik.
Semahçı, tiyatrocu güzelim çocuklar.
Metin’in, Behçet’in,
Uğur Kaynar’ın merdivenlerde umarsız bekleyişleri.
Ali Balkız’la birlikte tavan arasına kadar çıkıp bir kurtuluş yolu arayışımız. Otelden çıktığımızda geçmek istediğimiz binanın pencerelerinde bizi bekleyip
‘Geldiğiniz yerden çıkın’ diyerek, bizi ateşe göndermeye çalışan, ağza alınmayacak sövgülerle insanlıktan çıkmış Aczmendiler.
Emniyet Müdürlüğü’ndeki televizyondan yaşadığımız dehşetin boyutunu öğrenişimiz...
Demirel’in, Çiller’in devlet adamına yakışmayacak sorumsuz demeçleri...”
****
Biraraya geldiğimizde duygularını paylaşır Hidayet Hocam;
“Katliamın travmasını ‘yazarak’ atlatmaya çalıştım.
Bilincimi bileyen de; ‘tarihsel olayları, toplumsal gerçekliği yazarak değerlendirmek’ olmuştur.
Olaylara tarihin penceresinden bakmaya, daha nesnel düşünmeye çalıştım.”
Karakuş’a göre;
“Sorun yalnızca Sivas’ın değil, ülkenin, dahası yüzyılların sorunudur. Bilimsel, lâik bir eğitim dünyada da, ülkemizde de gerçekleştirilmeden, aydınlanma yaşanmadan bu yaralar iyileşemez.”
Ona sıkça sorulan
“Sivas katliamından şans eseri sağ kurtulan yazar- şair ifadesine tepki gösterir misiniz?"
sorusuna verdiği yanıttır;
“Bunu daha çok beni tanıtmak için yapıyorlar ama sinirlenmiyorum
Ne ki,
bu anlatımlar olayın mağdurunun üzerinden ilgi yaratılmaya çalışıldığında beni rahatsız ediyor. İnsanlar daha çok olayları anlatmamı bekliyorlar; anlatıyorum da.
Ne ki,
beni dinlemeye gelenlerin bakış açılarını da tarihsel kılmaya çalışıyorum gittiğim toplantılarda. Tarihsel olgularla konuya yaklaşan çok az.
Sağ kurtulmakla, sağlıklı kurtulmak farklı elbette. İnsanlık yaralarımızın iyileşmesi için yüzyıllar gerekiyor hem bize, hem tüm insanlığa.
Bilimsel, lâik bir eğitim dünyada da, ülkemizde de gerçekleştirilmeden, aydınlanma yaşanmadan bu yaralar iyileşemez.
xxxx
Katliamın üzerinden 29 yıl geçti.
Peki, Hidayet Hoca katliamdan sonra neler yaptı, yaşamını nasıl sürdürdü, hayatına yansımaları nasıl oldu? İşte bu soruya cevabı;
“Biz ancak anmalarla geçmişi yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyoruz,
ya da tarihi unutturmamaya çalışıyoruz.
Bütün derdimiz bu! Bundan sonraki yeni kuşaklar bunu bilsinler geleceğe ona göre hazırlansınlar.
Bilimle hazırlansınlar,
şiir ve öyküyle hazırlansınlar.
Çünkü bilinç bunu gerektiriyor.
Bilinçli insan, Türkiye Cumhuriyetine lâik diye sahip çıkmak zorunda. Lâiklik, bugün bütün çelişkilerin önüne geçmiştir.
Bugün Türkiye’deki en önemli çelişki, lâiklik ile şeriat isteyenlerin arasındaki savaştır.
29 yıl geçti anmalar sürecek, sürmeli de.
Ben bu süreçte geldiğimde psikiyatrist arkadaşım‘şu anda çok sakin görünüyorsunuz ama bunun acısı sonra çıkacak’ dedi.
Ama galiba benim şansım yazmak oldu.
İşte, önce ‘Ateş Mektupları’ şiirlerini yazdım.
Sonra ‘Şeytan Minareleri’ romanını yazdım.
Bu süreçte başka şeyler de yazdım.
Beni sağalttı ya da Sivas Katliamı’nın canımdaki izlerini hafifletti.
Ama bu unutma anlamında değil daha bilinçli düşünme anlamında değerlendirdi.
xxxx
Hidayet Karakuş’un Madımak katliamının toplum ve insanlar üzerindeki “yıkıcı” etkilerini üzerine yazdığı romanın adıdır “Şeytan Minareleri”...
“Büyük bir aşkla kurulmuş bir yuvanın yangının ateşiyle nasıl yanıp küle dönüştüğü, okuyanın zihnine unutulmaz biçimde yerleşiyor.
Tarifsiz acının toplumsal derinliğini, katliamın görünmeyen yüzünü aktarıyor okura.”
İki de ödül kazanmış bu roman; Orhan Kemal Roman Armağanı ve Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Roman Ödülü…
Edebiyat eleştirmenlerine göre;
Madımak Oteli'nde yaşanan anları
“saniye saniye beyninize kazıyacak kadar güçlü bir kalemi var"
Hidayet Karakuş’un...
Kendisi de yangından kıl payı kurtulduğu için bu duyguyu onun kadar
“iyi verebilecek” başka yazar yoktur!..
xxxx
“Şeytan Minareleri",
o kara günü ve sonrasında yaşananları gerçekçi bir dille anlatan az sayıdaki eserlerden biri.
Ancak hak ettiği yer burası değil.
Daha fazla kişinin bu kitaptan haberdar olması, okuması ve okutturması gerekiyor.
Gericiliğin ne demek olduğunu daha iyi anlayabilmek, anlatabilmek için...”
"Şeytan Minareleri'’ni;
“yerli yerinde duran bir acının, o acıyla birlikte ülkemizde büyüyen korku imparatorluğuna karşı duruşun romanı olsun istemiş” Hidayet Karakuş Hocam!..
xxxx
29 yıldır sönmeyen yangındır Madımak.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel,
"Olay münferittir.
Ağır tahrik var.
Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır...
Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur.
Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır." ifadelerini kullandı. Başbakan Tansu Çiller’in, "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir." ifadesini, Başbakan Yardımcısı
Erdal İnönü’nün çaresizliğini içeren,
"Ne yapayım,
yetkim yoktu." sözünü, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun da "Aziz Nesin'in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir." açıklaması,
dün gibi zihnimizde!
Zaman aşımı kararı da! Suçluları savunan avukatların bazılarının milletvekili olması da!..
O günlerde Bekir Coşkun Usta yazmıştı;
“Canları odalara kapatıp sevinç çığlıklarıyla yakmanın ‘insanlık suçu’ olmadığını mahkeme kararına bağladınız ya…
Keşke insan yakmayı ‘insanlık onuru’ da saysaydınız utanmadan…”
xxxx
Katledilen;
Muhlis Akarsu,
Muhibe Akarsu,
Gülender Akça,
Metin Altıok, Mehmet Atay, Sehergül Ateş, Behçet Aysan, Erdal Ayrancı, Asım Bezirci, Belkıs Çakır, Serpil Canik , Muammer Çiçek, Nesimi Çimen, Carina Cuanna Thuijs , Serkan Doğan, Hasret Gültekin , Murat Gündüz, Gülsüm Karababa , Uğur Kaynar, Asaf Koçak , Koray Kaya, Menekşe Kaya, Handan Metin, Sait Metin ,Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Ahmet Özyurt, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Edibe Sulari ve İnci Türk’ü;
Hidayet Karakuş’un -katliamın ateşinden damıtılmış-
dizeleriyle analım;
“bir öykünün açık bir yarasından sızdı bu sözler/ bu sözler yazıcının tomurcuklarıydı/ kararıp kavrulan/ isten dumandan görünmez şimdi…”