Şirin güzel memleketimden söz etmek isterim. Yedi tepe dağında ve ormanında yabani hayvan ve bitki örtüsü, mevcut kurmaca ve karmaşa âleminden çekip alarak, gerçek ve doğal ortamın bir parçası olan köy yaşantısı içine alır insanı.
Özellikle köylerinde (bugün artık mahalle oldu) tattığımız ve damak tadı bırakan kelle peyniri, süt, kaymak, yoğurt, peynirden sonra yapılan loru çok lezzetlidir. Bunu herkesin bildiği kanaatineydim…
Kimi zaman elde şişle örülen şallar, koyun yününden yapılmış yün kazaklar, köy kuyularının başında kadınların sohbetleri, misafirperverliğiyle ve genelde kurban kavurmasıyla başlı başına bir kültür, güzelliği ile doğa hazinesidir bu yerler.
Yaz - kış dağların eteklerinde yeşil olan ormanları. Yöre insanları dört bir yanda hayvanlarını otlatmak için dağların yükseklerine çıkmaya başlarlar. Yaz sıcaklıklarının etkili olduğu günlerde ise, yayla yerleşkelerinden, soğuk ve billur gibi temiz pınarların kaynadığı, serin sulardan faydalanırlar. Bitki türleri bakımından çok zengin olan bu dağlar ve ormanlar, alt yamaçlardan başlayarak yukarılara yükseldikçe pırıl pırıl güneş, bol oksijenli tertemiz havası ile bitki türlerinde de değişiklik ve çok daha zengin bir çeşitlilik başlar. Mevsimine göre dağ lalesi, nergis, sümbül, gelincik, lavanta, nane, semizotu, papatya, gelincik lalesi, menekşe, yabangülü, yayla çiçeği, zembil, kekik, gibi binlerce çeşit bitkiler bu dağları süsleyip doyumsuz güzelliklerini sergileyip ve kokularını yayarlar. Yaban armudu, kuşburnu, ceviz, alıç ve daha isimlerini unuttuğum ya da bilmediğim sayısız yabani yemiş bu dağları ve vadileri süsler.
Yeşil dağlarımızda yaşayan, porsuk, tilki, tavşan, kurt, çakal, sansar, sırtlan gibi hayvanlar doğal ortamları ile gözlenebilirdi. Sürüngen türlere de sık sık rastlamak mümkün. Yılan, kirpi, kertenkele, kaplumbağa, kurbağa ve daha nicelerine…
Kanatlı hayvanlardan bıldırcın, şahin, atmaca, akbaba, baykuş, doğan, keklik, ördek, kaz, kartal, bülbül, kırlangıç, ağaçkakan, güvercin, ibibik, karatavuk, turaç, bıldırcın, üveyik, çulluk gibi kuş türleri ile ala karga türleri ve yarasayla yüzlerce böcek türü yaşamaktadır.
Ayrıca oralarda yaşayan insanlar için henüz derlenmemiş binlerce masal, efsane, anlatı ve çeşitli menkıbeleri vardır. Halk arasında anlatılan, ama henüz yazıya geçmemiş belki onlarca rivayet vardır. O dağ sularının sertliği ve yumuşaklığıyla yaşayan insanların ruhsal şekillenmesinde önemli bir yeri vardır. Artık yavaş yavaş bu doğa ve yaşayan canlılar yok olmakta. Rüzgar gülleri bir çok canlıları yok etti. Taş ocakları dinamit sesinden yaşam alanlarını terk ettiler. Delta da yaşayan göçmen kuşlar terk etmekteler. Doğamıza sahip çıkamıyoruz. Bir kaç tane çevre gönüllüsü mücadele ediyor ama yetersiz. Yarımadada yaşayan binlerce insan ilk olarak çevremize sahip çıkmak zorunda. Birlikten güç doğar. Elele vermek zorundayız.
Artık çevremizdeki güzelliklerin farkına varalım. Çeşme projesini söylemiyorum bile!
Şehrin o boğucu havasından ve ruhsal yönden insanı hasta eden o hengâmesinden bir an için sıyrılıp dağlardaki ve ormanlardaki doğal ve otantik, egzotik güzelliklerin farkına varalım. Şöyle dağlara doğru biraz yol alalım. Hemen hafta sonu gitmeye ne dersiniz henüz vakit varken?
Kalın sağlıcakla…