"İnsanoğlunun en büyük savaşı zalimliğe karşı açılmalı..."
Sait Faik, Cumhuriyet döneminin edebiyat yıldızlarındandır.
"Çehov Tarzı Öykücü" olarak ünlenmiştir.
"Şairane" tutumludur o.
Kelimelerinin çağrışım gücü, tartışılmazdır!
Yalın duru Türkçe'yle yazdığı öyküleri popülerdir.
"Son Kuşlar", "Semaver", "Havada Bulut", "Sarnıç", "Şahmerdan", "Kumpanya" ve "Mahalle Kahvesi"nin de aralarında bulunduğu pek çok eseri Türk edebiyatına miras bırakmıştır.
Şehr-i İstanbul’u anlatır, sokaktan söz eder.
Deniz, kıyıları, balıkçılar, onlarla dostluğu, Burgazada, martılar, garip gureba; olmazsa olmazıdır.
"Yonttuğu" kaleminde en büyük tutkusu deniz vardır, hep; balıkçılar, balıklar, her satırı iyot, yosun kokar öykülerinin, şiirlerinin...
Haldun Taner'e göre
Sait Faik, "Burgaz çalılıklarından çekti bir kızılcık dalı kopardı, kalem gibi yonttu, ucunu yaşama batırdı ve yazmaya koyuldu."
****
69 yıl önce bugün dünyaya veda eden Sait Faik'i
1936'da
ilk yayımladığı kitabı; Semaver’de
(Varlık Yayınları)
yer verdiği "Stelyanos Hrisopulos Gemisi" başlıklı öyküsuyle anmak istedim...
Sait Faik,
beraber yaşayan iki Rum; on iki yaşındaki Trifon ile balıkçı dedesi Stelyanos Hrisopulos’u anlatır bizlere bu öyküde.
Yoksul bir yaşamdır onlarınki.
Burgazada'da geçer.
Yetim Trifon, denize müthiş tutkundur.
Dedesine de hayrandır.
Her akşam dedenin anlattığı deniz hikayelerini,
hatıralarını dinledikten sonra uyur.
****
Hep büyüyüp o merak ettiği denizlere açılacağı günleri hâyâl eder Trifon.
Gemi yapmayı da pek sever.
Küçük küçük oyuncak gemiler, hobisidir.
Onların kaptanı olacağını, açılacağı okyanusları düşler hep.
Çok ama çok denizleri merak eder;
“Onun bir gemisi olsaydı, kocaman bir gemisi olsaydi.
Hiçbir şehirde üç saatten fazla kalmadan, büyük şehirlerin gece ışıklarını, dört mil mesafeden son hızla geçip giderken seyretmek…
Hiçbir şehirde beş saat kalmadan şehirden şehire, denizlerden denizlere, insanlardan insanlara, yurtlardan yurtlara gidebilseydi…”
****
Bir metrelik bir gemi yapmaya koyuldu birgün Trifon.
Adını da koydu başlarken;
"Stelyanos Hrisopulos Gemisi"
Aslında gemi, onu hâyâlindeki denizlerde dolaştıracaktır, o da kaptanı olacaktır!
Bu gemi Trifon için "Mavi gözlü bir kızdı.
En tuhafı bu mavi gözlü kızı Trifon kendisi yaratmıştı. Bu mavi gözlü kız da Trifon’u seviyordu."
Günlerce, haftalarca uğraştı.
Boyu kadar beyaz renkli, üç filikalı, yelkenli gemiyi bitirdi sonunda Trifon.
Suya indirdiğinde dünyalar onundu artık..
Her gün onunla oynuyordu denizde.
****
"İçinde dalgalar, fırtınalar,sakin denizler, acayip balıklar, bambaşka, bize benzemeyen,bize benzeyen insanlar dolu, bir insanın tahayyüllerinin, hatıralarının gemisiydi.”
Trifon'un gemisi...
****
Yine böyle bir gün..
Kıyıda ipe bağladığı gemisini yüzdürüyordu nazlı nazlı.
Bir yandan da böyle bir gemiyle denizlere açılacağı günleri düşünüyordu ileride.
Ümitlerinin, hayallerinin "rotasıydı" o gemi!..
****
Adadaki çocuklar onu kıskançlıkla izlerdi hep.
Oysa hepsinin de mağazalardan alınmış oyuncak gemileri vardı.
16 çocuk...
Bir plân yaptılar.
O gemi yok edilecekti!
Hemen harekete geçtiler.
Ceplerindeki ve ellerindeki taşlarla gemiye saldırdılar bir sabah!
Trifon şaşkındı, ip suda elinden kaydı gitti.
"Stelyanos Hrisopulos Gemisi" atılan taşlarla batırıldı!..
Düşleri, masum hâyâlleri paramparçaydı
Trifon'un!..
****
Sait Faik, bu öyküde sevgi umut içeren anlatımıyla
düşlerle harmanlanmış mini mini mutlulukları aktarmıştı.
Yoksulluğu...
Yalnızlığı...
Herşeye karşın yaşam tutkusunu...
Denizi...
Kıskançlığı...
Kötülüğü...
****
Orhan Kemâl çok güzel söylemiştir:
“Kederli, mahzun, acılı olmak için sebepler mevcuttur, fakat ümitsiz olmak için tek bir sebep mevcut değildir.
Daha acı, daha mahzun ol, fakat sevincin ve ümidin pırıl pırıl parlasın.”
"Küçük şeyleri unutamayanlar, en geri hatıraları da unutamayanlardır. Hafızalarının bu bahtsız kuvveti karşısında hiçbir memleket, hiçbir vatan tutamadan her yeri, her şeyi severek öleceklerdir." diyen
Sait Faik de ''Stelyanos Hrisopulos Gemisi’'yle
umut, direnç, inancı büyütmüştür...
İnsan sevgisi, doğa sevgisi ile doludur Sait Faik!..
Öyle olmasa yazar mıydı hiç;
"Yalnızlık dünyayı doldurmuş.
Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey.
Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor..."