Emperyalizme karşı Milli Mücadele’nin ilk ateşi, 101 yıl önce yakıldı. Mustafa Kemâl Paşa ve Arkadaşları’nın yer aldığı “Heyeti Temsiliye”in Samsun’dan
"Amasya Genelgesi’ne uzanan rotası, 35 gün sürdü. "Amasya Genelgesi", Türkiye’nin "doğum belgesi"dir, direnişin resmi ve yazılı ilk bağımsızlık belgesidir!; “Ulusun bağımsızlığını, ulusun azim ve kararı kurtaracaktır!..”
Büyük Önder Atatürk,
“Nutuk”ta da Türk Milleti’nin tarihine yön vermiş "Milli Direniş Hareketi’'ni detaylarıyla anlatmıştır.
Amasya Genelgesi’nin (Tamimi) yıldönümü kutlu olsun!
****
Bu yazıda,
süreçte yaşanmış ilginç bir hadiseyi aktaracağız.
Padişah Vahdettin,
Milli Mücadele’ye karşıydı, Atatürk’ü görevden aldı, rütbelerini söktü.
Ve 6 kişiyi Divan-ı Harb kararıyla idama mahkum ettirdi.
Bu kişilerden biri de ABD, Atina, Londra ve Bükreş’te diplomatlık yapmış Alfred Rüstem’di!
Polonya asıllıydı Rüstem Bey.
‘Ahmed’ adını alsa da nüfusta kaydı olmayınca ‘Alfred’ kalmıştı ismi.
Osmanlı Hariciyesi’nde çalışmıştı.
7 dil biliyordu. Atatürk’ün de Dış Politika danışmanıydı. Sofralarının da değişmez konukları arasındaydı.
Dürüstlük simgesiydi Alfred Rüstem.
Çok heyecanlı, ileri derecede alıngan bir yapıya sahipti.
****
Yokluk yıllarıydı.
"Heyet-i Temsiliye" üyelerinin yemeği, neredeyse her gün çorba ve bulgurdu.
Bir akşam Atatürk jest yapmak istedi.
"Çorba, pirzola, irmik helvalı" bir akşam menüsü hazırlattı. Alfred Rüstem Bey de davetliydi yemeğe.
Yemek arasında sigara yakınca Atatürk dostane bir şekilde pirzoladan sonra sigara içmemesini, sırada helvanın olduğunu söyledi.
Alfred Rüstem Paşa’nın uyarısını ‘hakaret’ saydı, sofrayı terketti.
Ardından da Mazhar Müfit’e Atatürk’le ‘düello yapmak’ istediğini, silah seçmeyi de Paşa’ya bıraktığını söyledi.
****
Mazhar Müfit “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” isimli 2 ciltlik kitabında bu olayı şöyle anlatır:
“Hayretle Rüstem Bey’in yüzüne baktım:
-Paşa’yı öldürmek mi istiyorsunuz?
- Hayır, ona zarar vermeyeceğim, ben öleceğim veya yaralanacağım.
Bu suretle haysiyetim muhafaza edilmiş olacak!
Yarım saat tartıştık. Kandırmak mümkünsüzdü.
Paşa’ya gittim, bu çocukça ve mecnunane teklifini, şaka ve alay tarzında bir ifade ile anlattım.
İkimiz birer kahkaha salıverdik.
Paşa:
- Ne oldu bu adama, çıldırdı mı?
Ben: Aklından biraz zoru var galiba.
Mustafa Kemâl Paşa: Demek ben de şahitleri tayin edeyim, öyle mi?
- Sade o kadar değil, silah intihabı(seçmesi) da size aitmiş, bunu da intihab ediniz.
Rüstem Bey’e tebliğ edeceğim.
-Acaba hangi silâhı tercih etsek?
-Bence modern bir silâh olsun.
- Yani ne demek?
- Süpürge sopası demek.
Odama geldim.
Rüstem Bey bekliyordu.
- İntihap ettiği silâh nedir?
- Modern bir silâh, şimdiye kadar düelloda hiç kullanılmamış bir silâh.
-Neymiş o?
-Süpürge sopası!
Nihayet Rüstem Bey’e pek ciddi olarak dedim ki:
-Rüstem Bey, evvelâ sizi tahkir eden yok. Saniyen, bu hareketiniz şayi olursa arkadaşlar arasında kazandığınız mevki ve hürmeti kaybedersiniz.
Böyle hareketler, sizi biz 'milliciler' arasında fena bir mevkie düşürür ve İstanbul’a avdetinizi(dönüşünüzü) icap ettirir,
‘kovulmuş’ damgalanırsınız. Odanıza geçin şimdi!
Rüstem Bey, bana da darıldı... ’’
****
Milli Mücadele’yi destekleyen, Sivas ve Erzurum kongrelerine de katılan Rüstem Bey katır gibi inatçıdır.
Seçildiği Ankara Milletvekilliği'nden de -başka bir şeye küserek- istifa eder.
Avrupa’ya gider, gazetelerde Türkiye, Atatürk ve Cumhuriyet lehinde yazılar yazar.
Atatürk onu asla unutmaz!
Maaş bağlatır.
Arar sorar, gönlünü almaya çalışır.
85 yıl önce vefat eden Rüstem Bey, eskilerin deyimiyle;
“Nevi şahsına münhasır”,
yani “kendine özgü davranış ve karakteri” olan bir kişilikti.