
Sahneye ilk adımını attığında yıl 1960’tı.
Türkiye henüz siyah-beyazdı, tiyatro ise ülkenin en parlak umuduydu.
Devlet Konservatuvarı sıralarından Berlin Ensemble’a, oradan dünyanın en seçkin oyunculuk okulu Actors Studio’ya uzanan bir yolculuk…
Yetenekle, disiplinle, devletin bir zamanlar sanatçısına verdiği değerle açılmış bir kapı.
Bilge Şen.
Devlet Sanatçısı.
Türk tiyatrosunun ağırbaşlı, sessiz devlerinden.
52 oyunda başrol… Sahneye 46 yıl omuz vermiş bir kadın.
Filimlerde de rol aldı. “Babam ve Oğlum”da gözyaşlarımızı tutamadığımız yüzdü.
O, bu ülkenin tiyatro belleği, repliksiz gururlarından biri.
Bugün 81 yaşında.
Ama hâlâ çalışıyor, özel ders veriyor.
“Çalışmazsam ölürüm” dediği için değil sadece, Çalışmazsa yaşayamayacağı için.
Dün Altın Portakal’da sahneye çıktı.
Elinde sadece ödül plaketi değil, bir hayatın yükü vardı.
“81 yaşındayım hâlâ çalışıyorum.
Devlet bana o kadar az maaş veriyor ki yoksulluk sınırının altındayım. Özel ders veriyorum. Çalışmak zorundayım.”
Bu sözler bir acındırma değildi.
Bu sözler sanata değer vermeyen bir ülkenin röntgeniydi.
Sonra televizyon dizilerine getirdi sözü.
“Hani yukarıdakiler 1,5 milyon, 2 milyon. Yurt dışında oynarsa yüzde, biz oynuyoruz 5 bin, 6 bin, 10 bin.”
Bu cümle, kıskançlık değildi.
Bu, adalet duygusunun çöküşüydü.
Bu ülkede yıllarını sanata verenler geçinemiyor, ekran ışıltısı ise adeta bir piyangoydu.
“Tiyatro kalıcıdır. Film gelip geçici…” dedi.
Bu sözde kibir yoktu.
Bir kültür namusu, bir meslek ahlakı vardı.
Şöhret için değil, sahne ışığının ahlakı için yaşamış bir kuşağın sesiydi bu.
Ve sonra, politik olmayan ama en politik cümleyi kurdu.
“Herkese yaşlılık psikolojisine girmeden çalışmasını tavsiye ediyorum. Beynimin sol tarafı da çalışmaya başladı, çok mutluyum. Her şeyi hatırlıyorum. Özgürlük adına, içerideki dostlarımızın bir gün özgür kalması adına... Ülkemin, canım ülkemin, altı üstü zengin, dört denizi olan ülkemin, özgürlüğe kavuşup demokrasiyle idame etmesini istiyorum. Ölünceye kadar, ölünceye kadar..."
Sanatçı, ödül konuşmasında bile ülkenin vicdan nöbetini tuttu.
Bu memlekette hafıza kısa, alkış hızlıdır.
Ama bu kez kimse kaçamadı. Çünkü Bilge Şen hafızamıza sert bir tokat attı.
Biz sanat emeği yaşlanınca saygıyı değil, yokluğu reva görüyoruz.
Devlet sanatçısı yoksulluk sınırının altındaysa,
demek ki devlet de, toplum da sınıfta kaldı.
81 yaşındaki bir kadın, üç büyük okulun diplomasını,bir ömrün emeğini arkasına almış hâlâ çalışıyorsa…
Bu ülke hâlâ büyümedi.
Hâlâ kendi çocuklarını tanımayı, kendi ustalarına bakmayı öğrenemedi.
Bilge Şen konuşmadı.
Bir çağın vicdanını sahneye koydu.
Dinleyenler sadece alkışlamadı, utandı.